ERGONOMI TANIM ve TARIHCE

GIRIS ARREST-03 MI-2003 ARITMI-03 SOLUNUM-03 Photo Page AMBLNSKAZA MUKERRER ASILSIZ VAKAREDDI ILETISIM ASKER TRAFIKAZA-03 YENIDOGAN DOGUM-03 BAGLANTILAR OLAY YERI AFET AFET2 OLUM-03 SIGARA KANSER ENFEKSIYON KANSER KANSER SIKLIGI GSMH KANSER KANSER ONYIL SITMA KANSER HAVA KANSER KALP KANSER MESLEK KANSER ENDOKRIN KANSER RADYOLOJI KANSER HLA DUZENI KADIN ACIL-03 BEBEK TRIAJ ZEHIRLENME-03 PSIKIYATRI-03 MEVSIM-02 MEVSIM-03 MEVSIM-04 HLA GENLERI KANSER-02 KANSER-03 TRAVMA-02 HODGKIN S DISEASE BREAST BRCA PARAMEDIK-04 ISDOYUMU OZURLU1-04 OZURLU2-04 OZURLU3-04 ISDOYUMU-01 KARSINOGENEZIS SERVIKS CA KANSER KAYITLARI ERGONOMI ISKAZA(37-99) GRAMSCI TURKCAN ERCAN ERBAS YAYINETIGI AP NEDENLERI CINSELHASTALIK CINSELDAVRANIS SAGLIKFELSEFESI HEKIMLIKFELSEFESI DUNYADAISSAGLIGI OSMANLIISSAGLIGI ULUSLARARASI INSANIN DEGERI ANALJEZIK-02 MESLEKODASI INSANHAKLARI VERIMLILIK DONERSERMAYE PARTIveSAGLIK KURESELLESME About Blog

ERGONOMI TANIM ve TARIHCE DERLEME

Ahmet Haki TÜRKDEMİR

Kasım 2003, Ankara


İÇİNDEKİLER

Giriş  1

Bölüm 1 Ergonomik Yaklaşımlar 4

1.1. İşgücünde Yaşanan Aşamalar 4

Bölüm 2 Ergonominin Ortaya Çıkışı Üzerine Kısa Tarihçe  8

2.1.1. Merkantilist Dönem ve Agricola  8

2.1.2. Fizyokrat Dönem ve Dr. Quesnay  8

2.1.3. Klasik İktisat Okulu, Adam Smith ve Diğerleri 9

2.1.4. Keynes ve Sonrası 9

2.1.5. Taylorizm   10

2.1.6. Fordizm   12

2.1.7. Fordizmin Krizi 15

2.1.8. Yeni Dönem   17

Bölüm 3 İnsanların Kullandıkları Eşya Araç-Gereç ve Çevresi ile İlişkisi 20

3.1.1. Değişen İnsan Ve İş Kavramı 23

3.1.2. Ergonominin Uygulama Alanları 25

KAYNAKLAR   26

 

Giriş

 

Ergonomi sözcüğü, Yunanca "Ergon" ve "Nomic" sözcüklerinden oluşmaktadır. Ergon, iş anlamına, nomic ise kural anlamına gelmektedir. Ergonomi, bazı ülkelerde İnsan Faktörleri Mühendisliği veya İş Bilimi adları ile anılmaktadır.

                Ergonomi, İnsanların anatomik özelliklerini, antropometrik özelliklerini, fiziksel kapasitelerini ve toleranslarını göz önüne alarak, endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile olabilecek organik ve psiko-sosyal stresler karşısında, sistem verimliliği ve insan-makina-çevre uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalışan disiplini bir araştırma geliştirme aracıdır.

Günümüzün gelişen teknolojisi ile her alanda bir değişim gözlenmektedir. Söz konusu değişim, bu alanlarda çalışan insanların yeteneklerini bedensel ve düşünsel açıdan çeşitlendirmekte ve zorlamaktadır. Buna karşılık insanların bazı belirli yapısal (anatomik), boyutsal (antropometri) ve psikolojik özellikleri vardır. İnsan iskelet ve kas sisteminin belirli bir hareket yeteneği ve gücü, kasların enerji yaratma şekli, çevreyi algılayabilme ve gerektiğinde ondan korunma özellikleri bulunmaktadır. Bu nedenle, işyerlerinde insandan yapması beklenenler ile insanın temel özellikleri arasında bir uyum olması gerekir. Aksi yöndeki gelişmeler insanı yorar, iş verimi ve kalitesini düşürür, iş güvenliği ve personel sorunlarına neden olmaktadır.

                İnsanın fiziksel ve düşünsel yeteneklerini daha etkin ve verimli olarak kullanabilmesini sağlamak amacıyla sürekli olarak makina, takım, aparat ve cihazlar geliştirilmektedir.

                Bu araç ve gerecin insanın özellik ve yeteneklerini dikkate alarak geliştirilmiş olması iş verimini de arttıracaktır. İş ortamında ısı, nem, hava akımı, toz, duman, gaz, buhar, zararlı ve zehirli maddeler, gürültü, titreşim, aydınlanma eksikliği gibi faktörler de iş verimini etkilemekte, insan sağlığı ve güvenliği açısından çeşitli sorunlara neden olmaktadır.

                İş yerlerinde motivasyon ve iletişim eksiklikleri, insan yaratıcılığını ön plana çıkaracak sistemlerin olmaması, iş monotonlukları, sürekli eğitim ve gelişim ortamının yaratılmaması gibi faktörler de çalışanlar üzerinde iş tatminsizliği yaratmakta ve iş verimini olumsuz yönde etkilemektedir.

                İnsanları işyerlerinde sağlıklı, güvenli ve verimli olarak çalışabilmeleri için çalışma yeri ve gerekli donanımın, ses, aydınlatma, çevre sıcaklığı gibi faktörler ile iş organizasyonu ve yönetime yönelik sistemlerin insanın yapısal, boyutsal ve psikolojik özelliklerine düzenlenmesi gerekir.

Ergonominin temel görevi; yukarıda sayılan amaçlar doğrultusunda bir iş düzenlemesini gerçekleştirmektir. Bir anlamda ergonomiyi, işin insanın özelliklerine uygun bir şekilde düzenlenmesi olarak tanımlayabiliriz.

 

Ergonomi, insanın biyolojik, psikolojik özelliklerini göz önünde bulundurarak insan-makina-çevre uyumunun doğal ve teknik kurallarını araştıran, disiplinlerarası araştırma, geliştirme ve uygulama çalışmaları olarak da tanımlanabilir.

Ergonomik çalışmaların kökeninde insanın verimini artırmak, makine temposuna ayak uydurmasını sağlamak, dolayısı ile daha çok üretim yapacak duruma getirmek anlayışı vardır. Ancak bu anlayış önceleri insanın bir makine gibi görülmesine yol açmıştır. Daha sonraları sınırlı iş görme gücüne sahip olan insanın, bir makine gibi görülmesinin yanlış olduğu sonucuna varılmış ve üretim artışı uğruna kapasitesinin üstünde çalıştırılan insanın yorularak ya da hata yaparak kazalara neden olacağı, sonuçta üretimi aksatacağı anlaşılmıştır. Günümüzde ise ergonomik çalışmaların hedefi, sadece insanı kazalardan ya da hatalardan koruyarak üretimi aksatmamak değil, aynı zamanda çalışma ortamlarını da insanı mutlu edecek ortamlara  dönüştürmektir.

Ergonominin konusu iş ve insan ilişkileri ve bu ilişkileri etkileyen çevresel etmenlerdir. İnsan özellikleri, insan-makine ilişkisi, çalışma koşulları, çevresel koşullar bir bütün olarak ergonominin çalışma sahasına girer.

Diğer bir tanımla masanızın yüksekliği, sandalyenizin rahatlığı, çalıştığınız yerin havasının nemi, gürültü düzeyi, dinlenme araları, çalışma tezgahının konumu, gösterge düzeni, gösterge-kontrol ilişkisinin uygunluğu, çalışma alanının boyutu, renklerin kullanımı, aydınlatmanın yeterliliği vb. konular ergonominin çalışma konularıdır.

Ergonominin uğraş alanları aşağıdaki gibidir:  

1. İnsan özellikleri (duyusal, fiziksel, ussal) ve kapasite sınırları

2. Çalışma koşulları (duruş ve hareketler, yorgunluk, gerilim, monotonluk, iş güvenliği, kazalar, motivasyon, vardiya çalışması, çalışma süreleri, otorite, yetki, sorumluluk, grup davranışı, ücret yapısı)

3. İnsan makine ilişkisi (Gösterge-kontrol düzeni, Boyut sorunları, Mekanik sorunlar)

4. Çevresel koşullar (aydınlatma, gürültü, titreşim, sıcaklık, nem, hava akımı, toksik maddeler, buharlar, gazlar, radyasyon, düzen ve temizlik, renk ve manzara) 

Ergonomi insanın özelliklerini,  yeteneklerini, yeteneklerini geliştirme gücünü ve bu gücün sınırlarını inceleyerek, insandan istenebilecek görevlerin çerçevesini belirler. Bundan sonra çalışanla işi arasında iyi bir uyum sağlar, insanın çalışırken aşırı zorlanmalar yüzünden yıpranmasını önler ve bu uyum sayesinde iş başarımını yükseltir.

İş sisteminin insan üzerinde yarattığı fizyolojik ve psikolojik hasarların en aza indirilmesinin hedeflendiği ergonomik ortamlarda, aşağıdaki hususlar yerine getirilmeye çalışılır:  

· Araç ve gereçler insanın özellik ve yeteneklerine göre tasarımlanır. 

· Çalışma yöntemleri ve çevre koşulları insana uygun duruma getirilir. 

· Yapılan işin anlamlı ve yararlı algılanması sağlanır. 

· Çalışanlara yeteneklerini kullanma ve kendilerini kanıtlama olanağı verilerek, kendilerini değer yaratıcı olarak algılamaları sağlanır.

Ergonomik çalışmaların yönünü ve içeriğini belirleyen iki ölçüt vardır.  

1.İnsandan beklenen işin onun yeteneklerinin sınırları içinde olması.

2.İnsan yeteneklerinden optimum düzeyde yararlanılması.

  Ergonomi çalışmaları iki farklı alanda uygulanabilir: 

1. Ürünün tasarımı aşamasında ergonomik çalışmalar 

2. İşyerinin tasarımı yada yerleşimi aşamasındaki ergonomik çalışmalar 

Ergonomik uygulamaların başarıyla yerine getirilmesiyle birlikte iş süresi kısalır, yorgunluk-kazalar-işe devamsızlık-malzemenin bozulması-malzemenin israfı azalır, kalite-üretkenlik-kar yükselir   

İÇİNDEKİLER

Giriş  1

Bölüm 1 Ergonomik Yaklaşımlar 4

1.1. İşgücünde Yaşanan Aşamalar 4

Bölüm 2 Ergonominin Ortaya Çıkışı Üzerine Kısa Tarihçe  8

2.1.1. Merkantilist Dönem ve Agricola  8

2.1.2. Fizyokrat Dönem ve Dr. Quesnay  8

2.1.3. Klasik İktisat Okulu, Adam Smith ve Diğerleri 9

2.1.4. Keynes ve Sonrası 9

2.1.5. Taylorizm   10

2.1.6. Fordizm   12

2.1.7. Fordizmin Krizi 15

2.1.8. Yeni Dönem   17

Bölüm 3 İnsanların Kullandıkları Eşya Araç-Gereç ve Çevresi ile İlişkisi 20

3.1.1. Değişen İnsan Ve İş Kavramı 23

3.1.2. Ergonominin Uygulama Alanları 25

KAYNAKLAR   26

 

Giriş

 

Ergonomi sözcüğü, Yunanca "Ergon" ve "Nomic" sözcüklerinden oluşmaktadır. Ergon, iş anlamına, nomic ise kural anlamına gelmektedir. Ergonomi, bazı ülkelerde İnsan Faktörleri Mühendisliği veya İş Bilimi adları ile anılmaktadır.

                Ergonomi, İnsanların anatomik özelliklerini, antropometrik özelliklerini, fiziksel kapasitelerini ve toleranslarını göz önüne alarak, endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile olabilecek organik ve psiko-sosyal stresler karşısında, sistem verimliliği ve insan-makina-çevre uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalışan disiplini bir araştırma geliştirme aracıdır.

Günümüzün gelişen teknolojisi ile her alanda bir değişim gözlenmektedir. Söz konusu değişim, bu alanlarda çalışan insanların yeteneklerini bedensel ve düşünsel açıdan çeşitlendirmekte ve zorlamaktadır. Buna karşılık insanların bazı belirli yapısal (anatomik), boyutsal (antropometri) ve psikolojik özellikleri vardır. İnsan iskelet ve kas sisteminin belirli bir hareket yeteneği ve gücü, kasların enerji yaratma şekli, çevreyi algılayabilme ve gerektiğinde ondan korunma özellikleri bulunmaktadır. Bu nedenle, işyerlerinde insandan yapması beklenenler ile insanın temel özellikleri arasında bir uyum olması gerekir. Aksi yöndeki gelişmeler insanı yorar, iş verimi ve kalitesini düşürür, iş güvenliği ve personel sorunlarına neden olmaktadır.

                İnsanın fiziksel ve düşünsel yeteneklerini daha etkin ve verimli olarak kullanabilmesini sağlamak amacıyla sürekli olarak makina, takım, aparat ve cihazlar geliştirilmektedir.

                Bu araç ve gerecin insanın özellik ve yeteneklerini dikkate alarak geliştirilmiş olması iş verimini de arttıracaktır. İş ortamında ısı, nem, hava akımı, toz, duman, gaz, buhar, zararlı ve zehirli maddeler, gürültü, titreşim, aydınlanma eksikliği gibi faktörler de iş verimini etkilemekte, insan sağlığı ve güvenliği açısından çeşitli sorunlara neden olmaktadır.

                İş yerlerinde motivasyon ve iletişim eksiklikleri, insan yaratıcılığını ön plana çıkaracak sistemlerin olmaması, iş monotonlukları, sürekli eğitim ve gelişim ortamının yaratılmaması gibi faktörler de çalışanlar üzerinde iş tatminsizliği yaratmakta ve iş verimini olumsuz yönde etkilemektedir.

                İnsanları işyerlerinde sağlıklı, güvenli ve verimli olarak çalışabilmeleri için çalışma yeri ve gerekli donanımın, ses, aydınlatma, çevre sıcaklığı gibi faktörler ile iş organizasyonu ve yönetime yönelik sistemlerin insanın yapısal, boyutsal ve psikolojik özelliklerine düzenlenmesi gerekir.

Ergonominin temel görevi; yukarıda sayılan amaçlar doğrultusunda bir iş düzenlemesini gerçekleştirmektir. Bir anlamda ergonomiyi, işin insanın özelliklerine uygun bir şekilde düzenlenmesi olarak tanımlayabiliriz.

 

Ergonomi, insanın biyolojik, psikolojik özelliklerini göz önünde bulundurarak insan-makina-çevre uyumunun doğal ve teknik kurallarını araştıran, disiplinlerarası araştırma, geliştirme ve uygulama çalışmaları olarak da tanımlanabilir.

Ergonomik çalışmaların kökeninde insanın verimini artırmak, makine temposuna ayak uydurmasını sağlamak, dolayısı ile daha çok üretim yapacak duruma getirmek anlayışı vardır. Ancak bu anlayış önceleri insanın bir makine gibi görülmesine yol açmıştır. Daha sonraları sınırlı iş görme gücüne sahip olan insanın, bir makine gibi görülmesinin yanlış olduğu sonucuna varılmış ve üretim artışı uğruna kapasitesinin üstünde çalıştırılan insanın yorularak ya da hata yaparak kazalara neden olacağı, sonuçta üretimi aksatacağı anlaşılmıştır. Günümüzde ise ergonomik çalışmaların hedefi, sadece insanı kazalardan ya da hatalardan koruyarak üretimi aksatmamak değil, aynı zamanda çalışma ortamlarını da insanı mutlu edecek ortamlara  dönüştürmektir.

Ergonominin konusu iş ve insan ilişkileri ve bu ilişkileri etkileyen çevresel etmenlerdir. İnsan özellikleri, insan-makine ilişkisi, çalışma koşulları, çevresel koşullar bir bütün olarak ergonominin çalışma sahasına girer.

Diğer bir tanımla masanızın yüksekliği, sandalyenizin rahatlığı, çalıştığınız yerin havasının nemi, gürültü düzeyi, dinlenme araları, çalışma tezgahının konumu, gösterge düzeni, gösterge-kontrol ilişkisinin uygunluğu, çalışma alanının boyutu, renklerin kullanımı, aydınlatmanın yeterliliği vb. konular ergonominin çalışma konularıdır.

Ergonominin uğraş alanları aşağıdaki gibidir:  

1. İnsan özellikleri (duyusal, fiziksel, ussal) ve kapasite sınırları

2. Çalışma koşulları (duruş ve hareketler, yorgunluk, gerilim, monotonluk, iş güvenliği, kazalar, motivasyon, vardiya çalışması, çalışma süreleri, otorite, yetki, sorumluluk, grup davranışı, ücret yapısı)

3. İnsan makine ilişkisi (Gösterge-kontrol düzeni, Boyut sorunları, Mekanik sorunlar)

4. Çevresel koşullar (aydınlatma, gürültü, titreşim, sıcaklık, nem, hava akımı, toksik maddeler, buharlar, gazlar, radyasyon, düzen ve temizlik, renk ve manzara) 

Ergonomi insanın özelliklerini,  yeteneklerini, yeteneklerini geliştirme gücünü ve bu gücün sınırlarını inceleyerek, insandan istenebilecek görevlerin çerçevesini belirler. Bundan sonra çalışanla işi arasında iyi bir uyum sağlar, insanın çalışırken aşırı zorlanmalar yüzünden yıpranmasını önler ve bu uyum sayesinde iş başarımını yükseltir.

İş sisteminin insan üzerinde yarattığı fizyolojik ve psikolojik hasarların en aza indirilmesinin hedeflendiği ergonomik ortamlarda, aşağıdaki hususlar yerine getirilmeye çalışılır:  

· Araç ve gereçler insanın özellik ve yeteneklerine göre tasarımlanır. 

· Çalışma yöntemleri ve çevre koşulları insana uygun duruma getirilir. 

· Yapılan işin anlamlı ve yararlı algılanması sağlanır. 

· Çalışanlara yeteneklerini kullanma ve kendilerini kanıtlama olanağı verilerek, kendilerini değer yaratıcı olarak algılamaları sağlanır.

Ergonomik çalışmaların yönünü ve içeriğini belirleyen iki ölçüt vardır.  

1.İnsandan beklenen işin onun yeteneklerinin sınırları içinde olması.

2.İnsan yeteneklerinden optimum düzeyde yararlanılması.

  Ergonomi çalışmaları iki farklı alanda uygulanabilir: 

1. Ürünün tasarımı aşamasında ergonomik çalışmalar 

2. İşyerinin tasarımı yada yerleşimi aşamasındaki ergonomik çalışmalar 

Ergonomik uygulamaların başarıyla yerine getirilmesiyle birlikte iş süresi kısalır, yorgunluk-kazalar-işe devamsızlık-malzemenin bozulması-malzemenin israfı azalır, kalite-üretkenlik-kar yükselir   

ERGONOMI

Ergonomik Yaklaşımlar

İşgücünde Yaşanan Aşamalar

                İş; Toplum tarafından kabul gören ve karşılığı kişiler tarafından veya kamu tarafından ödenen çaba olarak tanımlanabilir. Bir ödeme karşılığı yapılan bu faaliyetin sonucu emeğin karşılığıdır.

                Buradaki ana tema, "Bir insanın performansı nedir?" sorusudur. İşin ekonomikliği, bizim ne yapabileceğimiz ve ne yaptırabileceğimiz önemlidir. İş bilimi tarihi incelendiğinde, iş yaşamı ile ilgili üç aşama görülmektedir. Bunlar aşağıda kısaca tanımlanmıştır.

1. Aşama (Sömürü Periyodu): Kölelerin, savaş esirlerinin çalıştırıldığı, işçinin para ile satın alınabildiği bir devirdir. İşçi sağlığı ve işçi hakkı gibi kavramların düşünülmediği bir çalışma düzenidir.

2. Aşama (Sınırlı Yararlanma Periyodu): Sömürü periyodunda aşırı bir şekilde çalıştırılan işçilerin ölmesi, nüfusun azalması gibi sömürünün kötü sonuçlarının elimine edilmesi için kademe kademe kural ve kanunlar konulmuştur. Ancak çalışma saati olarak işçiler yine yoğun bir şekilde çalıştırılmaktadır.

3. Aşama : Tüm üretkenlik becerilerinin akılcı bir şekilde kullanılıp geliştirildiği bir periyot, yani şu anda ulaşmak istediğimiz düzeydir. İş bilimi kurallarına uyarak, sömürü olmayacak şekilde insan performansı ve becerilerini dikkate alarak işlerin sistematik olarak düzenlendiği sistem.

 

Ergonomi konusu gereği, insanın işinde daha verimli olabilmesi için;

1. İşinde sağlık ve güvenlik içinde çalışması,

2. İşin, insanın antropometrik ölçülerine, beden gücüne ve kişisel özelliklerine uygun olarak tasarlanması,

3. Her türlü alet, makina ve donanımın insan yetenekleriyle uyumlu bir şekilde tasarlanması,

4. Psiko-sosyal açıdan olumlu bir iş ortamın yaratılması ve çalışma hayatının insana önem vermesi gibi işlevleri yerine getirir.

                Sözü edilen bu işlevlerin yerine getirilebilmesi için ergonomi; insanın fizyolojik ve biyolojik özelliklerini enerji gereksinimini, insan-makina sistemlerini, enerjinin çalışma ile ilişkisini, beslenme ve bunun çalışma ile ilişkisini, yorulmayı ve diğer çalışma koşullarını inceler. Ergonomi, gürültü, renk ve ışık etüdü yapar, çalışma ve dinlenme sürelerinin belirlenmesinde katkıda bulunur. Bu işlevler dikkate alındığında, ergonominin amaçlarını aşağıdaki şekilde özetlemek mümkün olmaktadır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması

İşgücü kayıplarının önlenmesi

Yorulmanın ve iş stresinin azaltılması

İş kazaları ve mesleki risklerin minimizasyonu

Verimlilik ve kalitenin yükseltilmesi

 Anatomi, antropometri, fizyoloji, psikoloji, iş hekimliği, mühendislik ve istatistik disiplinlerinin katkılarıyla gerçekleştirilen ergonomik çalışmaların odak noktası insan makina sistemlerinin tasarımıdır.

                İnsan makina sistemi, belirli bir çalışma ortamı içinde bir veya daha fazla insanla, bir veya daha fazla makina arasında gerçekleştirilen etkileşimlerle istenilen üretimi yapan bir sistem olarak tanımlanabilir. Sistemin iyi işlemesi için dikkate alınması gereken hususlardan en önemlileri şunlardır;

 1. Makina üzerindeki kontrol cihazları, insanların bunları en kolay ve rahat kullanabileceği şekil ve konumda olmalıdır.

2. İnsanlar, göstergelerden yararlanarak edindiği bilgileri iyi değerlendirip uygun kararlar alabilecek durum ve konumda olmalıdır. Bunun ön koşulu, işe fizyolojik uygunluk, uygun psiko-sosyal ortam ve yeterli iş eğitimidir.

3. Makinanın işlenmesi ile ilgili bilgiler çalışana doğru, eksiksiz ve en kolay yoldan iletilmeli, insan bilgileri alırken ayrıca çaba sarf etmemelidir.

Ergonomik çalışmalar sadece iş ortamıyla sınırlı olmayıp çağımızın teknolojisi ile üretilen ürünlerin üretim aşamasında olduğu kadar kullanım ve onarım aşamalarında da ergonomiden yararlanma bir gereklilik halini almıştır. Bu gereklilik, üretilen mamullerin insan için olduğu gerçeğinden doğmaktadır. üretimin, tüketimin, kullanım ve onarımın insansız olmayacağı dikkate alınınca, yaşamı kolaylaştıran her türlü ürünün insanın fiziksel özelliklerine uygun olarak tasarımı bir zorunluluk olmaktadır.

 

                Endüstrileşme, 17'nci yüzyıl sonunda ve çeşitli yeni keşiflerin ışığında, emekleme düzeyinden başlayarak 18 ve 19'uncu yüzyıllarda hızlanan teknolojik atılımlar ile otomasyon aşamasına kadar ulaşmıştır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda ise, robotların kullanımı ve bilgisayar teknolojisi gibi güçlü yaklaşımlar ile büyük bir hız kazanan endüstrileşme sürecinde insanların yetenekleri, bedenleri ve zekâları çok zorlanmaya başlamıştır. Endüstrileşmenin her adımında; üretken, yapıcı, yaratıcı ve kurulmuş sistemleri kontrol edici bir faktör olarak görev alan insanın sağlık, güvenlik ve verimlilik gibi sorunlar ise ancak 20'nci yüzyılın ilk yarılarında ele alınabilmiştir.

                Endüstriyel kalkınmanın ilk ve orta çağlarında; daha çok mal üretmek, ,daha çok kazanmak, piyasanın istediği kalitede ve sayıda imalatı gerçekleştirmek gibi öncelikler arasında, insan varlığı önemli ölçülerde gözardı edilmiştir. Vasıflı ya da vasıfsız olsun, insanların yaşam gereksinimlerini karşılayabilmek için bir iş aramaları büyük ölçüde istismar edilerek, insan faktörüne gereken önem verilmemiştir.

İnsan, her türlü işini, ölçülebilir düzeylerde ve iş formülleri ile ifade edilebilecek, bir fiziksel iş yaparak gerçekleştirir. Makinalar ile kıyaslandığında, insanların fiziksel iş kapasitesi önemli ölçülerde sınırlı görünür. Bu nedenle, insanlara verilecek işler, onların gün boyu gerçekleştirebileceği bir düzeyde kalmak zorundadır. Gücünün üzerinde iş yapmaya zorlanan insan yorulur. Yorgunluk; çalışanların iş verimi, sağlığı, güvenliği ve psikolojik denge açısından olumsuz etkiler yaratabilir.

İnsanlar iş görürken; çeşitli el aletlerini, mekanik araç ve gereci, iş makinalarını, belli bir iş programlanmış sistemleri (robotlar, bilgisayarlar ve uzaktan kontrol sistemleri gibi) kullanırlar. Bu işbirliğinden amaç, insanların fizik ve mental yeteneklerini desteklemektir. İnsanların kullandığı her türlü araç ve gerecin en etkin bir şekilde hizmete sokulması ise, onları kullananların; duruş, oturuş, genel sağlık, güvenlik ve sisteme uyum konularının dikkate alınmasını gerektirir. Bu nedenle, insan varlığının bedensel ve ruhsal gereksinimlerini dikkate almak, davranışlarını tanımlamak, insanların kullanımı için tasarlanmış tüm sistemleri onlara uygun ve üstün verim ile çalışan sistemler olarak düşünmek gerekir.

İnsanlar endüstriyel ortamda; soğuk, sıcak, yüksek ya da alçak basınç, rutubet gibi çeşitli ortam stresleri ile karşı karşıya kalabilirler. İş ortamında ayrıca; toz, duman, zehirli gaz ve buharlar, zehirleyici maddeler, iyonizan radyasyon gibi çeşitli sakıncalar da bulunabilir. Bu arada, endüstriyel gürültü, titreşimler, yetersiz ya da fazla ışık gibi çevre faktörleri de, insan sağlığını ve iş verimini etkileyebilir.

Bütün bu sorunlar karşısında, İNSAN - MAKİNA - ÇEVRE ilişkilerini inceleyerek, böyle bir ortamda insanların sağlıklı ve üretken bir şekilde çalışabilmeleri için gerekli düzenlemeleri yapmak gibi önem kazanmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalar son yarım yüzyılda ERGONOMİ bilim alanının gelişimine gerekçe teşkil etmiştir.


Ergonominin Ortaya Çıkışı Üzerine Kısa Tarihçe

Toplumsal gelişmenin ilk evrelerinde, emeğin üretkenliği son derece düşüktü. Aletler, araçlar çok ilkeldi, işbölümü yoktu. Bu dönemlerde de insanlar üretimi ve verimliliği artırma çabası içindeydiler. Ancak yaptıkları çalışmaların ne olduğunu bilmiyorlardı[1].

Merkantilist Dönem ve Agricola

Prodüktivite terim olarak ilk kez, Alman bilim adamı Georgius Acricola (1494-1555) tarafından kullanılmıştır. Hekim ve maden mühendisi olan Acricola’nın ölümünden sonra yayımlanan De Re Metallica (Metaller Üzerine) adlı eserinde kullanılmıştır[2]. Agricola’nın yaşadığı dönemde Avrupa’da merkantilizm egemendi. Merkantilizm, 16. ve 17. yüzyıllarda ticari kapitalizmin ve yeni gelişen mutlak monarşilerin iktisadi düşünce sistemini yansıtıyordu. Merkantilist düşünceye göre, servetin kaynağı dış ticaret ve mübadeleydi. İhracat teşvik edilerek, altın birikiminin sağlanması amaçlanmaktaydı.

Fizyokrat Dönem ve Dr. Quesnay

Fizyokratlar, verimli-verimsiz emek ayrımını ortaya atmışlardı. Bu görüşün öncüsü, fransız iktisatçı ve hekim olan Dr. Francis Quesnay (1694-1774), “Tableau Economique” (İktisadi Tablo-1758), adlı kitabında ekonomiyi üç sınıf ve sektöre ayırmıştı.

Birinci sınıf üreticidir, üretkendir. Tarımla uğraşır, toprakları kiralayan girişimci çiftçilerdir.

İkinci sınıf, kısmen üretici sayılan toprak sahiplerinden oluşmaktadır.

Üçüncü sınıf ise “kısır” dır (soylular, tüccarlar, kilise, kral, serbest meslek sahipleri).

Eserinde girdi-çıktı ilişkisini incelemiştir. “Historical Viewpoint of Economics Theories” isimli kitabında, 18. yüzyılın ilk yarısında geliştirdiği verimlilik kuramına göre; refahın ve zenginliğin gerçek kaynağı, tarım ve topraktır[3].

Klasik İktisat Okulu, Adam Smith ve Diğerleri

Adam Smith’e (1723-1790) göre, değeri üreten emektir. Emeğin verimliliğini artıran en önemli faktörler ise, sermaye, işbölümü, bilgi ve beceride uzmanlaşmadır. Ona göre sanayi üretimi yaratan emek verimli, hizmetler ise verimsizdir. Ekonomi geliştikçe artan getiri nedeniyle, üretimin reel maliyeti düşer. Çünkü işbölümü geliştikçe ve makineler özgünleştikçe verim yükselecektir[4].

Smith’in çağdaşı, Fransız İktisatçı Turgot (1727-1781), 1776’da yayınladığı “Servetin Oluşum ve Dağılımı Hakkında Düşünceler” isimli kitabında “Çoğalan Masraf Kanunu” da denilen bu yasayı tarımsal işletmelerde kullanmıştır. Buna göre: Üretim girdilerinden sadece birinin miktarının çoğaltılması, diğerlerinin sabit tutulması halinde, toplam ürün miktarı bir noktaya kadar sürekli artar, sonra azalmaya başlar. Ortaya çıkan bu genel eğilim kuralına “Azalan Verimler Kanunu” demiştir[5].

Diğer bir önemli isim olan Ricardo (1772-1823), “tarımda üretim fonksiyonunun azalan getiriye tabi olduğunu, bunun nedeninin toprak arzının sabit ve toprağın doğal verimliliğinin türdeş olmayıp, topraktan toprağa farklı olduğunu” ileri sürmüştür[6].

Karl Marx (1818-1883) ise, “Emeğin toplumsal üretkenliğindeki gelişmeyi, aynı şekilde, aynı sayıda işçinin daha fazla makine ve genellikle daha çok sabit sermaye kullanılması sayesinde, aynı sürede, yani daha az emekle, gitgide artan miktarda ham ve yardımcı maddeleri ürüne çevirmesi olgusuyla kendini gösterdiğini” belirtmiş, emek verimliliğindeki artışla beraber emek gücünün fiyatının düşebileceğini, bunun da artık değerde bir yükselmeye yol açabileceğini ifade etmişti[7].

Keynes ve Sonrası

Keynes (1883-1946), “hayat standardımız verimliliğimize bağlıdır” diyerek konuya dikkat çekmiş, verimliliği, talebin bir fonksiyonu olarak alarak, “istihdam ve talep yüksekse verimlilik sorununu çözülmüş sayabiliriz” demiştir[8].

Hicks ve Samuelson’un öncülüğünde, marjinal verimlilik, bölüşüm teorisi egemendir[9].

Taylorizm

Amerika Birleşik Devletleri’nde 1880-1890 yıllarında ortaya çıkan “sistematik yönetim hareketi”nden doğmuştur. Frederick Winslow Taylor tarafından geliştirilmiş ve üretimin organizasyonunda dünya çapında etkileri olmuş bir yönetim yaklaşımıdır.

Taylor hem ideolojik olarak geliştirdiği, hem de deneyler yaparak uygulamaya koyduğu işin örgütleniş biçimi ve yönetimi konusundaki yaklaşımını 1911 yılında “Bilimsel Yönetimin İlkeleri” kitabında toplamış ve Taylorizm denilen üretim sürecinin organizasyonu ve kontrolündeki temel ilkeleri oluşturmuştur. Taylorist ilkelere göre organize edilen emek sürecinde ortaya çıkan sorunlarla, özellikle de işçinin bu yeni sürece uyum sorunu ile, kendisinden sonra, endüstriyel psikoloji ve sosyolojinin kuruluşunu hazırlayan bilimciler ilgilenmişlerdir. Çünkü Taylorizm işçilerin büyük çaplı direnişlerine yol açmış, sendikacılığın gelişmesini hızlandırmıştır.

Taylorizm, hızla büyüyen kapitalist işletmelerde giderek karmaşıklaşan emeğin kontrolü sorununa çözüm getirmek üzere, kullanılan üretim teknolojisinin doğasından bağımsız olarak uygulanabilecek bilimsel yöntemler geliştirme çabasıdır.

İşin organizasyonu ve işçi konusunda geliştirmiş olduğu sistematik felsefe, çalışmalarında da ifade ettiği gibi, işçinin doğuştan günahkar ve aptal olduğuna inanışına dayanmaktadır. Ona göre insanın doğal içgüdüleri ve eğilimleri işi kolaydan alma ve kaytarma yani çalışıyor gözüküp dalga geçme yönündedir. Bu yüzden, yöneticiler ya da herhangi bir denetleyici bulunmadığı zamanlarda bile, işçilerin işlerini hiç aksatmadan ve yavaşlatmadan yürütmelerinin sağlanması şarttır.

Ayrıca, işçiler yaptıkları işleri bilimsel bir şekilde geliştirerek en iyi yapılış biçimini bulmak için yeterli zekaya sahip olmadıklarından, üretimdeki rollerinin pasifleştirilmesi gerekir.

“Bilimsel Yönetim” hem emek konusunda temel bazı kavramları, hem de kolayca uygulanabilir yönetim araç ve tekniklerini içerir. Taylorizmin işyerinde işin örgütlenmesi konusunda geliştirdiği bir dizi yönetim pratiğini genel olarak üç farklı düzeyde toplayabiliriz:

İşin tasarımı,

İşin yapılışının kontrol edilme biçimi ve

Bu kontrol biçiminin içerdiği istihdam ve ücret politikası.

İşin tasarımı açısından ilk yapılması gereken şey, üretim sürecinin sistematik bir analizinin yapılması ve bazı ilkeler doğrultusunda küçük parçalara ayrılmasıdır. İşin sistematik analizi, üretim sürecindeki her parça işin nasıl ve ne kadar zamanda yapılacağının standartlaştırılmasının ve buna bağlı olarak da, teşvik edici bir ücret sistemi olarak parça başına ücret sisteminin temellerini oluşturmuştur. Sadece Batı dünyasında kalmamış, Sovyetler Birliğinde bile etkili olabilmiş ve uygulamaya konmuştur.

Çalışmalarının odağı işin en iyi, en az gayret sarfederek nasıl yapılacağı değil, kapitalist emek sürecinde yabancılaşmış emeğin en iyi nasıl kontrol edileceğine yöneliktir.

İşin analizini yapmakta Taylor’un amacı, emek gücünden bir günde elde edilebilecek maksimum işi elde edebilmekti. Bunun karşısındaki en büyük engel, işçilerin yavaşlığı ve iş sırasında dalga geçmeleriydi. Bunu iki nedene bağlıyordu:

İlki, insanların doğal içgüdülerinden ve rahata olan düşkünlüklerinden kaynaklanan “doğal kaytarma”,

İkincisi ise “sistematik kaytarma” idi ki, bunu işçilerin sistematik olarak işin ne kadar hızda yapılabileceğini yönetimden saklamasına bağlıyordu.

İşçilerin emek sürecindeki kontrolleri hala sürüyordu. İşin yapılışını işçinin inisiyatifine bırakmak çok yanlıştı. Bunun önüne geçilmesi, işin, gerçekten ne kadar sürede yapılabileceğinin “bilimsel olarak”, hareket ve zaman etütleri ile tesbit edilmesi ve böylece emek sürecinde kontrolün tam anlamıyla yönetimce ele geçirilmesi gerekmekteydi. Bu da ancak her parça işin nasıl ve ne kadar zamanda yapılacağının tesbit edilip işçiye dikte ettirilmesi ile mümkündü. Ayrıca işçinin daha çok çalışması, iş performansı ile kazancı arasında sıkı bir ilişki kurulması ile sağlanabilecekti. Parça başı ücret sisteminin temelinde yatan budur. Taylor kendisinin bir takım deneylerle belirlediği nicel bir maksimuma göre işçilerden en iyi performansı almayı nasıl gerçekleştirdiğini “Bilimsel Yönetimin İlkeleri” kitabında anlatmış, örneğin Bethlehem Çelik Şirketinde pik demir taşıyan işçilerin taşıma kapasitelerini günde 12.5 tondan 47 tona nasıl çıkarttığını detaylı bir şekilde vermiştir (Taylor, 1911).

Taylor’un geliştirdiği bilimsel yöntemin ilkeleri şunlardır:

Emek sürecinin işçilerin becerilerinden tamamen arındırılması, yönetimin işçinin sahip olduğu zanaata yani hem üretim bilgisine, hem de fiziksel becerilerine olan bağımlılığından kurtulması gerektir.

Üretim sürecinde tasarımın uygulamadan ayrılması gerektir. Tüm zihinsel faaliyet işçilerden koparılıp, yönetimin fabrika düzeni ve üretim planlama bölümlerinde toplanmalıdır. İşçilere sadece basit parçalara ayrılmış iş sürecindeki işlerin nasıl ve ne kadar sürede yapılacağı talimatı verilmeliydi. İşçilerin işleri anlamasına gerek kalmadan ve arkasında yatan teknik nedenleri ya da verileri düşünmeden, sadece bu talimatlara uymaları sağlanmalıydı.

Üretim bilgisi tümüyle yönetimde toplanmalı, bu bilgi yönetim tarafından emek sürecinin her aşamasının kontrolu, geliştirilmesi ve işlerin nasıl yapılacağının kontrolu için kullanılmalıydı. Üretim teknolojisinin geliştirilmesi tamamen yönetimin istekleri ve gereksinimleri doğrultusunda, mühendisler, teknisyenler ve bilimciler tarafından yapılmalıydı (Braverman, 1974).

Sonuçta, Taylorizm uygulaması ile, kapitalist emek sürecinde işçi her türlü beceriden, üretim bilgisinden ve zihinsel faaliyetten koparılıyor, vasıfsızlaştırılıyor, farksızlaştırılıyor, her türlü küçük parça işi yapar hale getiriliyor ve değersizleştiriliyordu.

Fordizm

Henry Ford tarafından 1900’lü yılların başında geliştirilmiş ve ilk kez Ford otomobil fabrikasında uygulanmasına geçilmiş bir üretim organizasyon biçimidir. Emek sürecinde yönetimin işçilerin becerilerine olan bağımlılığını ortadan kaldırıp, işçileri vasıfsızlaştıran bir dizi adımın mekanize olmuş bir bileşimidir.

Fordist iş organizasyonunda Taylorist ilkelere göre üretim sürecindeki küçük parçalara bölünen işler, yapılış sırasına göre bir hatta dizilmekte, işçilerin üretim sırasında işi gereği parça almak ya da alet/makina kullanmak için gidiş-gelişleri önlenmektedir. Bunun yerine, işin nesnesinin, üretim sürecinin gerektirdiği işlem sırasına göre dizilmiş makinalar ve iş istasyonları boyunca hareket etmesi sağlanmakta ve böylece Fordist montaj hattı (akar band) ortaya çıkmaktadır.

Bu yeni fabrika düzenlemesinin geliştirilmesi, zamanlama olarak her işlem için ayrı bir tezgah ayrılabilecek ölçekte büyük hacimli üretim gerektiren pazarların oluşmasıyla denk düşmektedir. Çünkü, her işlem için üretim hattına özel amaçlı makina yerleştirilmesinin yüksek maliyeti, üretimin karlı olabilmesi için büyük hacimlerde gerçekleştirilme gerekliliğini doğurmakta, yani ölçek ekonomilerini çok önemli kılmaktadır. Makinaların çoğu üretilen standart bir ürün tipine/modeline göre tasarlanmış olduğundan bir modelden ya da ürün tipinden öbürüne geçmek ya çok güç, ya da olanaksız hale gelmiştir. Bu nedenlerle, Fordist üretimde esneklik yoktur, katı bir sistemdir. Ayrıca, üretimin sürekliliği büyük hacimlerde ana stoklar ve iş istasyonları arasında tampon stoklar oluşturarak sağlanmaya çalışıldığından, Fordizmde stok maliyetleri yüksek düzeylere ulaşmaktadır.

Fordist kitle üretiminin temel öğeleri ayrıntılı iş bölümü, seri hareket ve sürekliliktir. Üretim artışı ile birlikte ortaya çıkan yeterli sayıda vasıflı işçi bulamama sıkıntısı, emek tasarrufu sağlayan, özellikle de vasıflı emek gereksinimini ortadan kaldıran üretim tekniklerini son derece çekici kılmıştır.

Bu yüzden, Fordist üretim organizasyonu uygulanabileceği bütün sektörlerde uygulamaya konulmaya başlanmış, sağladığı üretkenlik artışı nedeni ile 2. Dünya Savaşından sonra Avrupa’da yaygınlık kazanmış ve hatta teknoloji transferi yoluyla Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere de yayılarak dünya çapında egemen üretim organizasyon biçimi haline gelmiştir.

Ancak 1980’li yıllarda, kitle üretiminden esnek olarak uzmanlaşmış imalat teknolojisine doğru bir dönüşüm geçirmektedirler. Giderek yaygınlaşmaya başlayan esnek üretimin Fordizmin üretim organizasyon biçimi olarak egemenliğine son vereceği ileri sürülmektedir (Piori ve Sabel, 1984).

“Ford fabrikası, 1903 yılında Henry Ford tarafından, diğer oto fabrikaları gibi bir atölye ölçeğinde kurulmuştu. Kendisi dahil sadece 8 kişi çalışmakta idi. Parçalar civardaki makina atölyelerinden alınıyor, fakat düzgün ve standart olmadığından, eğitim ve beceri sahibi bu 8 kişilik ekip tarafından işlenerek birbirine uyduruluyor, sonra da montajı yapılıyordu. Bu ekip tüm emek sürecini tasarlıyor, uygulamada çıkan sorunları çözüyor ve sabit bir birim halinde duran otomobilin tamamını monte ediyordu.

1906’da çeşitli parçaların fabrika içinde üretimine geçilmesiyle, Ford’un zaten kıt bulunan vasıflı işgücüne bağımlılığı daha da arttı. İlk iş bölümü, parçaları taşıyanlarla, onları işleyip monte edenler arasında gerçekleştirildi. Taşıma işleri için o sırada ABD’de bol ve ucuz bulunan göçmen işçiler alınmış, vasıflı işçilerin fabrika içinde dolaşmaları engellenerek sabit bir noktada çalışmaları sağlanmıştı. Böylece, hem denetlenmeleri kolaylaşmış hem de yüksek ücretli işçinin vakit kaybı önlenmişti.

Bir sonraki adım, üretim sürecini daha küçük parçalara bölmek yolunda atılmış, montajın küçük bir bölümünü yaptırarak işçilerin çok daha seri hareket etmeleri sağlanmış, böylece de emek üretkenlikleri arttırılmıştı. Fabrika içinde üretilen parçaların giderek standartlaştırılması, montajlarını kolaylaştırmış ve üretim sürecinin daha çok sayıda vasıfsız işçi arasında parçalanabilmesine olanak vermiştir.

Bundan sonra Ford’un üzerinde durduğu konu üretimin akış hızını arttırmak olmuştur. Belirli bir işlemi yapan tezgahların bir araya toplanması, bölümler arası taşıma sorunları doğurunca, bunlar üretimin gerektirdiği işlem sırasına dizilmiş, bu da akış hızını artırmakta çok etkili olmuştur. Zincirleme ve kesintisiz yapılan üretimde işçilerin çalışma hızını artırmak için de en hızlı işçilerin primle ödüllendirilmesi yoluna gidilmiştir. Ancak Ford yöneticileri için bu da yeterli olmamış, işçilerin hızlarını gönüllü olarak arttırmalarını beklemek yerine, hızın kendilerince belirlenebileceği bir sistem geliştirmeye yönelmişlerdir.

İlk olarak, 1913’te titizlikle yapılan zaman ve hareket etütleri sonucu, yaklaşık 50 metrelik bir üretim hattında üretim süreci 140 montaj işçisi arasında bölünmüştür. Montajı yapılan şasi, tekerlekler üzerinde, belli aralıklarla bir halat yardımı ile çekilmeye başlanmıştır. Böylece bir şasinin montajı için gerekli olan 12 saat 28 dakikalık süre, 5 saat 50 dakikaya indirilebilmiştir. 1914 yılında mekanik olarak hareket eden ünlü montaj hattı ya da akar band üretime sokulduğunda bu süre 1.5 saate düşürülmüştür. 11 yıllık bir zaman aralığında Ford fabrikasında gerçekleştirilen tüm bu teknolojik değişikliklerle, artık emek sürecini düşünen, tasarlayan ve uygulayan ustalar gitmiş, yerlerini sadece küçük bir parça-işi biteviye tekrarlayan vasıfsız işçiler almıştır. Dolayısıyla, sermaye vasıflı işçiye olan bağımlılığını ortadan kaldırabilmiş, emek sürecinde tüm kontrolu ele geçirerek üretimin hızını belirleyebilmiş ve büyük bir üretkenlik artışı sağlamıştır (Gartman,1979:193-205).

İşin bunaltıcı niteliği ve artan yoğunluğu yüzünden, işçiler dayanamayıp işlerini kısa sürede terketmeye yönelmiş, 1914 yılında yıllık işgücü devri (turnover) oranı yüzde 400’e ulaşmıştır. Bu kabaca, yüz işçisi olan bir işyerinde işgücünün bir yılda dört kez yenileniyor olması demektir. Bunun dışında, makinalara sabotaj olayları, kasıtlı olarak hatalı üretim, fire artışı ve işten kaytarma gibi sorunlar yanında sendikacılığın da güçlenmesi Ford’un yöneticilerini çare bulmaya itmiştir. Bu yüzden, 2.34 dolar dolayında olan işçi gündeliği 5 dolar gibi o gün için çok yüksek bir rakama çıkarılmış, işçiler böyle yüksek bir ücretin özendiriciliği ile elde tutulabilmiştir.

Fordist üretim organizasyonunda akan bir montaj hattı ile bir yandan üretim sürekli kılınır ve emek üretkenliğinde büyük artışlar sağlanırken, diğer yandan bu kesintisiz üretim sisteminin getirdiği işçiler arası karşılıklı bağımlılık bir avuç işçiye tüm üretimi durdurabilme olanağını da vermiştir. Bu yüzden, Fordizm’de sendikal mücadele gücünü daha ziyade büyük ölçekli fabrikalarda yapılan toplu üretimin kesintisizlik özelliğinden almıştır.

Ancak sendikalar genellikle işçilerin Fordist emek sürecinde becerilerine dayanan gücü ve kontrolu korumaya değil, vasıfsızlaştırılmış işlerini korumaya, çalışma koşullarını ve ücretlerini iyileştirmeye yoğunlaşmıştır.

Sendikaların izlediği politikalar kuşkusuz sektörden sektöre ve ülkeden ülkeye farklılıklar göstermiş olmakla beraber, işçilerin genel olarak sektör/iş kolu bazında örgütlenmeye yönelik politikalar izlediklerini ve ücret sendikacılığının egemen olduğunu söylemek mümkündür.

Fordizmin Krizi

Dünya ekonomisinin 1970’lerde girdiği krizle birlikte sınai üretimde gözlenen yeniden yapılanma ve teknolojik dönüşüm, krizin nedenleri, bir kitle üretimi olarak Fordizmin özellikleri ve yeni ortaya çıkan üretim örgütlenmelerinin yapısı hakkında geniş tartışmalara kaynaklık etmiştir. Bu gelişmeleri irdelemeyi ve kuramsallaştırmayı amaçlayan çeşitli çalışmalar, “neo-Fordizm”, “global Fordizm”, “post-Fordizm” ve “esnek uzmanlık” gibi kavramlar geliştirmişlerdir. Bu çalışmaların herbiri ortaya çıkan değişikliklerin ayrı bir unsurunu ön plana çıkarmışlarsa da, hemen hepsinin kavramsal olarak Fransız Düzenleme okulunun ekonomi politik yaklaşımından etkilendiklerini söylemek mümkündür. Bu yaklaşımda ise, Fordizm yalnızca kapitalist emek sürecinde bir üretim organizasyon biçimi değil, sermaye birikimi rejimidir ve kriz Fordist birikim rejiminin krizidir.

Kriz ancak köklü ve genel bir yeniden yapılanma ile aşılabileceğinden, üretim tarzının kendini ayakta tutabilmesini sağlamak, yani sermaye birikiminin genişleyerek sürmesinin önündeki engelleri aşmayı sağlayacak ya da engelleri aşmaya katkıda bulunacak biçimde, toplumsal ilişkilerde, süreçlerde, yapılarda ve kurumlarda dönüşüm gerekmektedir.

Özünde kar haddinin düşme eğilimine dayanarak üretim sürecinin belirleyici rolü üzerine odaklanır. Kitlesel üretim teknolojileri ABD’nin hegemonyası altında ileri kapitalist ülkelere yayılır ve esas olarak ulusal temelde gelişir.

Fordizm ile kitlesel üretim ve kitlesel tüketim arasındaki eklemlenme sonucu, artık değer üretimi, dolaşım, bölüşüm ve tüketim ilişkileri özgül biçimler almıştır. Ford'un mekanik montaj hattı emek sürecinin örgütlenme biçimidir ve sürekli olarak emek gücünün verimliliğini arttırarak görece artık değeri arttırmak esastır. Bu süreç büyük tekellerin ortaya çıkmasına ve tekelleşmenin giderek güçlenmesine neden olur. Kitle üretimi kitle tüketimini de gerekli kıldığından, tüketicinin büyük hacimlerde üretilen standart malları almaya teşvik edilmesi gerekmiş, bu amaçla geliştirilen çeşitli reklam ve pazarlama teknikleri kitle tüketimi normlarının yerleştirilmesinde çok önemli rol oynamıştır.

Fordizmin bir özelliği de iş örgütlenmesinin ve işletme yönetiminin son derece bürokratik, merkeziyetçi ve hiyerarşik oluşudur. İşletmelerde bölümler arası ilişkiler merkezden geçerek oluşmakta, herşey çok ayrıntılı olarak hazırlanmış işletme yönetmeliklerine göre yürütülmektedir. Düşük maliyetlerde, çizimleri/teknik özellikleri verilmiş, standart ürünler üretmekle yükümlü tutulmuşlardır. Fordizmde rekabet tamamen düşük maliyetlere dayandırılmış bir rekabettir.

Düzenleme kuramına göre, 2.Dünya savaşı sonrasında sermaye, tüketim malları kesimindeki verimlilik artışı ile kitlesel satın alma gücünü 20 yıl kadar dengeleyebilmiş, diğer bir deyişle, verimlilik artışı ile ücret artışları arasında bir denge sağlayabilmiştir. Bu dengenin sağlanmasında sendikaların merkezi bir rolü olmuştur. Ücretler ve çalışma koşulları toplu pazarlık ve toplu sözleşmelerle düzenlenmektedir. Fordizmde, çalışanların örgütlü mücadelesi tamamen bastırılmak yerine yasal kurallarla düzenlenmiş, kurumsallaşmış, sendikal mücadele bir toplu pazarlık biçimini almıştır. Buna ek olarak, çalışanlar sosyal güvenlik kurumları aracılığıyla işsizlik, hastalık, sakatlık, emeklilik gibi çalışamayacakları durumlarda da gelir sağlayabilmekte ve tüketim normlarını kısmen de olsa sürdürebilmektedir. Devlet, Fordist birikim rejiminin çelişkilerini hafifletmeye yönelik bir “refah ve güvenlik” devletidir.

Fakat 1960'ların sonuna doğru, Fordizmin sınırlarına gelindiğinden, verimlilik artışı ile ücret artışı arasındaki üretken döngü artık işlemez olmuştur. Fordist emek süreci yapısının krizi, onun organizasyonel-politik üst yapısının da krizi demektir (Palloix, 1976; Aglietta, 1979; Blackburn ve diğerleri, 1985)

Dolayısıyla, üst yapı kurumları olan sendikalar ve sosyal sigortalar sistemi de birikim rejiminde engel oluşturmaya başlar. Sosyal taleplerin kurumlaştığı, ücretli emeği disipline eden sendikal yapı, artık rejimin karşılaştığı zorluklar ve düşen gelişme hızı karşısında sisteme tehdit oluşturmaya başlamıştır. Bu da, rejim açısından hızla sendikasızlaştırmaya gidilmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır.

Yeni Dönem

1970'lerde ekonomik krizle birlikte ortaya çıkan üretim fazlası, ürün kalitesine daha fazla önem verme gereğini ortaya çıkarmış, bu da tüketim normlarının değişmesine neden olmuştur. Diğer yandan, üretimin uluslararasılaşması ile birlikte dünya pazarına üretim yapmak büyük belirsizlikler içermeye başlamıştır. Çünkü, çok daha farklılaşmış ürünlerin büyük talep dalgalanmalarına maruz kalınmaktadır.

Fordist üretim sisteminin katı yapısı böyle bir pazarın gerektirdiği esnekliğe uygun değildir. Bu yüzden de sermaye, içinde bulunduğu krizden yeni iş örgütlenme ilkeleri uygulayarak, Fordizmi daha esnek kılmaya çalışarak ve talep değişikliklerine adapte olabilen yeni üretim sistemleri yaratarak çıkmaya çalışmaktadır (Piori ve Sabel, 1984). Geleneksel Taylorist Fordist organizasyon modeli yalın üretime özgü eşzamanlı mühendislik, tam zamanında üretim, toplam kalite kontrolü, sürekli gelişme, ekip çalışması, arz zincirinin bütünleştirilmesi ve işbirliği gibi çalışma sistemleri karşısında önemli değişiklikler geçirmektedir.

Bu doğrultuda yaratıcılığa dayalı ve katılımcı ilişkiler içeren yeni organizasyon modelleri geliştirilmiştir. Esneklik ve verimliliğin birlikte gerçekleştirilmeye çalışıldığı bu modellerde işletmede yatay örgütlenme ve hiyerarşik düzey sayısının en aza indirilmesi, birimler arasında çok yönlü bağlantıların kurulması gibi düzenlemeler yer almaktadır. 

                Üretimde etkinliğin arttırılması ile ilgili yeni düzenlemeler yatay ve dikey işbölümünde köklü değişiklere yol açmaktadır. Yatay işbölümünde en önemli değişiklik işin bütünleşmesidir. Fordist- Taylorist  modelde işin hazırlanması, malzeme yönetimi, kalite kontrol ve bakım gibi işlevler doğrudan üretim işlevinden bağımsızdır. Bu durum ürün kalitesi, işten memnuniyet gibi konularda sorunlar çıkmasına ve işin organizasyonunda katı bir yapılanmaya neden olmuştur.

Yeni modelde işçinin yaptığı işlerin sayısının artması, yatay iş entegrasyonu (işin genişlemesi), işçinin değişik nitelik taşıyan işler yapması, yürütme işlevine planlama, organizasyon ve denetimde eklemek suretiyle dikey düzeyde karar alma yetkisinin arttırılması (işin zenginleştirilmesi) bekleme nedeniyle  iş yapmadan geçen zamanının azaltılmasına, işçinin zihinsel ve bedensel yeteneklerinin kullanılmasına yol açmaktadır. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi yaklaşımı çerçevesinde işçi ile işverenler arasında daha iyi ilişkilerin kurulması sayesinde işe devamsızlık ve grevlerin azaltılması amaçlanmaktadır.[10] 

Tablo 1: Taylorizm-Fordizm ve Alternatifi

Taylorist-Fordist Modelin unsurları                       Fonksiyonel Alternatifi

Standart üretim                                                                Ürün farklılaşması

Fiyat rekabeti                                                                      Kalite rekabeti

Hareketli Montaj hattı                                        Modül üretimi

Tek amaçlı makineler                                          Genel amaçlı makineler

Vasıfsız İşçiler                                                     Vasıflı işçiler

Düşük iş motivasyonu                                      Yüksek iş motivasyonu

Çatışmacı iş ilişkileri                                                           İşbirliğine dayanan ilişkiler

Hiyerarşik yönetim                                             Katılımcı yönetim

Dikey işbölümü (planlama ve uygulama        Dikey iş entegrasyonu (planla-

arasında ayırım)                                                  ma ve uygulamada işbirliği)

Dışarıdan kontrol                                                İçeriden kendi kendine kontrol

Yatay işbölümü (görevlerin aşırı sınırlandırılması)  Yatay iş entegrasyonu (işin genişlemesi)

İşçileri işyerine bağlama                                    Rotasyon

Makine temposuna uygunluk                          Montaj hattından bağımsızlık

Zaman standartları                                             Zaman egemenliği

Bireysel çalışma                                                  Grup çalışması

Bozkurt,1997,37.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında sadece kişiler değil kuruluşlar da verimlilik üzerinde özenle durmaya başlamışlardır, verimliliği iktisadi analizin önemli bir unsuru olarak ele almışlardır. 1950’de OECD “Terminologie de La Productivite” isimli bir kitap yayınlayarak, verimliliği “hasılanın üretim faktörlerinden herhangi birine oranı” olarak tanımlamıştır[11].

“Arz İktisatçıları” olarak ortaya çıkan Eckstein, Evans gibi araştırmacılar, ekonominin arz yönünü belirleyecek verimlilik fonksiyonu çalışmaları yapmışlardır. Buna göre arz maliyetlerinin azaltılması gerekir. Bunun aracı da vergi indirimleri ile çalışmanın özendirilmesi ve tasarrufların artırılması, bunların tekrar yatırıma yönelmesi yoluyla, işsizlikte azalma ile yüksek verimliliğin sağlanması oluşacaktır. Sonuçta artan verimlilik, düşük maliyet getireceğinden, enflasyonun hızı da kesilmiş olacaktır[12]. 

 

Aşağıdaki tabloda, İnsan Kaynakları yönetiminin tarihi onar yıllık dönemlerde özet şeklinde sunulmaktadır.[13]

DÖNEMLER

 TEMEL KRİTER

 İŞVERENLERİN BAKIŞI

 TEKNİKLER

1900 öncesi

 Üretim teknolojileri

 Çalışanların ihtiyaçları önemli değildir.

 Disiplin sistemleri

1900-10

 Çalışanların rahatlığı

 Çalışanlar güvenliğe ve fırsatlara ihtiyaç duyarlar.

 Güvenlik ve yaratıcılık programları

1910-20

 Görev verimliliği

 Çalışanlar yüksek verimlilikle beraber gelen yüksek ücretler isterler.

 Zaman ve iş araştırmaları

1920-30

 Kişisel farklılıklar

 Çalışanların kişisel farklılıkları göz önünde bulundurulmalıdır.

 Psikolojik testler Danışmanlık programları

1930-40

 Sendikalaşma

 Çalışanların ihtiyaçları kurum içerisinde tatmin edilmelidir

 İletişim programları

1940-50

 Ekonomik güvenlik

 Çalışanlar ekonomik güvenliğe ihtiyaç duyarlar.

 Emeklilik ve sağlık gibi ek yararlar

1950-60

 İnsan ilişkileri

 Çalışanlara baskı unsuru az olan bir denetim uygulanmalıdır. 

 Süpervizör eğitimleri

1960-70

 Katılım İş kanunları

 Çalışanlar görevleriyle ilgili kararlara katılmak isterler. Tüm çalışanlara eşit davranılmalıdır.

 Katılımcı yönetim teknikleri, eşit fırsatlara dayanan şirket kuralları

1970-80

 Görevlerin zorluğu ve çalışma hayatının kalitesi

 Çalışanlar becerilerine uygun ve kendilerini zorlayacak görevler isterler

 Görev zenginliği, entegre çalışma takımları

1980-90

 İşten ayrılmalar

 Ekonomik koşullardan dolayı işini Kaybedenlerin yeni işlere ihtiyaçları vardır.

 İşten ayrılma eğitimleri

1990-2000

 Üretkenlik, kalite, adapte olabilme

 Çalışanlar iş ve iş dışı dünyalarını dengelemeli ve katkılarda bulunmalıdır

 İş ihtiyaçları, eğitim, etik, küreselleşme gibi olguları bütünleştirme


İnsanların Kullandıkları Eşya Araç-Gereç ve Çevresi ile İlişkisi

Tablo 1. Ergonomi/İnsan Faktörleri Tanımlarına Örnekler

Murrell (1965)
....insan ve iş çevresi arasındaki ilişkileri çalışan bilimsel inceleme. Bu bakımdan, çevre terimi ile sadece çevredeki ortamı kapsamaz aynı zamanda insanın ister birey isterse  grup içinde olsun, işin organizasyonu, işin yöntemleri, kullanılan alet ve malzemelerini de içerir. Bütün bunlar insanın kendi doğası ile ilgilidir; yani yetenekleri, kapasiteleri, ve sınırlarıyla.

Grandjean (1980)
....insanın işiyle ilgili davranışının incelenmesidir. Bu araştırmanın konusu iş yaşamında insanın boyutsal çevresi ile insandır.....Ergonominin en önemli prensibi: İşleri insana uyarlamaktır. Ergonomi disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Çalışmalarını fizyoloji, piskoloji, antropometri ve değişik mühendisliklerin teorilerine dayandırır.

Meister (1989)
....insan makine sistem operasyonu bağlamında işle ilgili görevleri, insanların nasıl başardığını ve davranışsal ve davranışsal olmayan değişkenlerin, bu başarıyı nasıl etkilediği üzerine olan bir çalışmadır.

Sanders and McCormick (1993)
....verimli, güvenli, konforlu ve etkili insan kullanımı için aletlerin, makinaların, sistemlerin, görevlerin, işlerin ve çevrenin tasarımına insanın davranışı, yetenekleri, sınırları, ve diğer karakteristikleri hakkındaki bilgiyi uygulamak ve keşfetmektir.

Hancock (1997)
...İnsan-makine düşmanlığını insan-makine sinerjisine dönüştürmeye çalışan bir bilim dalıdır.

 

Tablo 3. İnsan Faktörleri / Ergonomi'yi tanımlayan basit kategori yapısına atanan terimler.

Kim

Ne

Nasıl

Ne Zaman/Nerede

Amaç

İnsan

Sistem

Mühendislik

Çevre-Ortam

Güvenlik

İnsanlar

Makine

Tasarım

İş

Konfor

Kullanıcılar

Teçhizat

Uygulama

Yaşam

Etkinlik

Kişi

Ürün

İnceleme

 

 

 

Teknoloji

Optimize Etme

 

 

Tablo 4.   En sık kullanılan terimlerden çıkarılmış ergonomiyi tanımlayan orta uzunluklu ifadeler.

a-İnsan-makine sitemleri mühendisliği ve tasarımı
b-Bilimi, iş çevresinde çalışan insanlara uygulama
c-Güvenli iş operasyonları ile ilgili çalışanların sınırlı yetenekleri üzerine çalışma
d-Kullanıcılar ile görevler arasındaki uyumun bilgisini geliştirme
e-Sistemlerde insanlar ile makinalar arasındaki arakesit

Ergonominin hedefleri:[14]

İnsancıllık ve Ekonomiklik : İnsancıllık ve ekonomiklik amaçlar göz önünde bulundurarak insana ait özelliklerin, bilgilerin, yeteneklerin ve becerilerin bilinmesi ve bunlara ait alt ve üst sınırların belirlenmesi insana yaraşır bir iş düzenlemesinin en önemli değerlendirme ölçütleridir.

Sağlığın Korunması: Sağlığın korunması geniş anlamıyla çalışma koşullarından ileri gelen hastalıkların önlenmesi veya azaltılması anlamındadır.

İşin Sosyal Uygunluğu: İşin sosyal açıdan insana uygunluğu, insan yaşamını toplumsal normlar (bunlar, yasalar, yönetmelikler ve yönergeler ya da toplu sözleşmelerle karşılanmış da olabilir) içinde sürdürebileceği ortamın sağlanması ve bireyler arası ilişkilerin özendirilmesi anlamını taşır.

Teknik Ekonomik: Teknik-ekonomik rasyonellik, insan-makine sistemini fonksiyonel açıdan doğru biçimde düzenlenmesi, bu tür sistemlerin performans yeteneklerinin sürekliliğinin sağlanması ve insanların sistem içinde ekonomik açıdan en doğru biçimde görevlendirilmesi anlamını taşır.

İnsanın değişen ortamlarda ne gibi yüklenmelerle karşı karşıya kaldığını, bireyler açısından hangi zorlanmaların doğduğunu, işin gerektirdiği özellikler ile insanın uygunluk özelliklerini birbiriyle en iyi biçimde nasıl bağdaştırılabileceğini saptamaktır.

İşbilimin Özel Alanları ve İşbilimi Kullananlar:

Genel olarak işbilim türlerini belirttikten sonra işbilimin özel alanlarını üç bölümde toplamak mümkündür.

İnşaat İşbilimi oldukça önemli bir konudur. Zira fabrikada olsun, ticari ve sınai ve hatta konut olsun işbilim bilgi ve bulgularına dayanılarak tasarlanır ve yapılırsa bir çok işbilim sorunu daha başlangıçta çözülmüş olur. Nitekim mimarlar işyerinin boyutlarını, ışık durumunu, iletişim ve haberleşme imkanlarını ve gürültü sorununu göz önünde olmak zorundadırlar.

Ulaşım ve işbilim arsındaki bağlantının esası seyahat eden kişinin rahatlığının sağlanmasıdır. Bu amaçla, oturma yeri, hız ve titreşim sorunu ve sesten arındırma gibi konuların değerlendirilmesi ve düzenlenmesi gerekir. Söz gelimi, sürücü bir işlemci olarak çeşitli bilgileri işler ve çeşitli göstergeleri izler.

Ev İşbilimi ise ev koşulları içinde olağan işleri yapan insanın gereksinimlerini tamamlayarak binaların, odaların ve içindeki eşyaların insanlara uyacak biçimde yapılmalarını sağlamaktır. Böylelikle evin çeşitli bölümlerinin yapımında anatomik ölçütler göz önüne alınmaktadır. Keza, tıp yönünden eşyaların özellikle iskemle ve yatakların insan sağlığına uygun yapımının da üzerinde durulmaktadır.

                Ergonominin başlangıç noktası, insan hayatının çeşitli dönemlerinde kişilerin kullandıkları eşya, araç-gereç ve çevrenin tasarımında çeşitli ölçü ve yeteneklerinin dikkate alınmasıdır.

                Ergonomide temel yaklaşım, anatomik, fizyolojik ve psikolojik özelliklerine ilişkin veri ve bilgilerin, çeşitli araç-gereç ve fiziki çevre tasarımında, kişilerin konforunu, sağlığını ve üretkenliğini arttıracak şekilde kullanılmasıdır. İnsanların kullandıkları eşya, makina ve fiziksel çevreyi üç grupta toplamak mümkündür.

1. İnsan-makina sistemleri

2. Fiziksel çevre

3. Kişisel ve Koruyucu Sistemler

İNSANIN ERGONOMİK AÇIDAN İNCELENMESİ

Yapılabilirlik :(kısa vadeli) Antropometrik, psiko-fiziksel sorun.

Dayanabilirlik :(uzun vadeli) Çalışma fizyolojisi ve çalışma hekimliği sorunu. Kasla çalışmadaki dayanabilirlik

Beklenebilirlik :Toplumbilimsel sorun. -dayanabilirlik sınırları içindeki koşulların gruplar tarafından kabülü

Hoşnutluk : Psikolojik sorun.-Bireysel ve sosyal psikoloji.

Ergonominin, özellikle yapılabilirlik ve dayanabilirlik ölçütleri konusunda veriler ortaya koyabilir. Buna karşılık ergonomik iş düzenlenmesi sadece beklenebilirlik ve hoşnutluk ölçütlerinin gerektirdiği koşulları yaratabilir.

Ergonomi; insanların anatomik (fiziksel olarak kas özelliklerini, vücut yapısına ait özellikler), antropometrik karakteristiklerini (insan vücuduna ait boyutsal özellikler, boy, kilo, iskelet sistemi fizyolojik kapasite ve toleransları) göz önünde tutarak, endüstriyel iş ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile oluşabilecek, organik ve psikososyal stresler (baskılar) karşısında, sistem verimliliği ve insan -makine-çevre uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalışan, çok disiplinli bir araştırma ve geliştirme alanıdır.

 Ergonomi terimi dünyanın çok değişik ülkelerinde değişik adlarla gündeme gelmektedir. Örneğin ABD'de Human Factors Engineering (İnsan faktörleri mühendisliği), İsveçte Biotechnoiogy, İngiltere'de Applied Psychology (uygulamalı psikoloji) ve Almanya'da Arbeit Physiology (çalışma psikolojisi) olarak adlandırılmaktadır. Endüstriyel Psikoloji, Work Study (iş etüdü), Human Biodynamics gibi isimler de zaman zaman kullanılmaktadır. Anatomi, antropoloji, fizyoloji, psikoloji, mühendislik bilimleri, tasarım gibi çalışma alanlarının inceleme alanları ergonominin de inceleme alanını oluşturmaktadır. Değişen yaşam ve iş biçimleri karşısında daha da genişleyen ve zenginleşen içeriği ile ergonomi bilimi, yaşam kalitemizi arttırmaya dönük olarak çevreyi de dikkate alan özelliği ile TOPLAM ERGONOMİK YAKLAŞIMI esas alan bir şekle dönüşmüştür. Değişen iş yaşamımızı damgasını vuran dünyadaki temel sebeplerin başında, kullandığımız teknolojilerin yaşam biçimimizi değiştirmeye başlaması sayılabilir.

 Değişen İnsan Ve İş Kavramı

 

Değişen şartlar insanın birey kalitesinde de olumlu değişimin oluşmasına katkıda bulunmuş ve insan yeniden keşfedilmeye başlamıştır. Rekabet ortamında artık farkı yaratan temel husus nitelikli insan kaynağıdır. Çünkü nitelikli insanın yerine ikame edilecek ya da bu alandaki açığı kısa sürede kapamaya yardımcı olacak henüz etkili bir yöntem yoktur. Değişen şartlar artık bireyde aşağıdaki özellikleri talep etmektedir.

 Bunlar:

 §         İletişim yeteneği yüksek

§         Potansiyelini ve kendini ifade edip geliştirebilen

§         Kendini geliştirmek isteyen

§         Yüksek nitelikli ve girişimci

§         Beyin sermayesi gelişmiş

§         Yaratıcı ve problem çözücü

§         En uygun işte mutlu sağlıklı verimli olabilen

§         Sosyo-teknik sistemle bütünleşebilen bireylerdir

 Bu da insanı daha iyi tanıma ve amaçlarla bütünleştirilebilen yüksek nitelikli işgücünü oluşturmaya bizi zorlamaktadır. Bu konuda eğitim sorunu öncelikli bir husustur. Ancak ihtiyaçları önceden görebilmek ve geleceği tasarlayabilmek gereklidir.

 Değişen şartlar, sadece iş dünyasının kabul ettiği insan gücünün niteliğinde değişiklik yaratmakla kalmamış aynı zamanda işin tanımında da bazı değişikliklerin meydana gelmesine neden olmuştur.

 İşle ilgili temel yaklaşımları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür. Bunlar:

 §         EKONOMİK YAKLAŞIM: İşin ve çalışmanın üretim boyutudur.

§         PSİKOLOJİK YAKLAŞIM: Birey-görev ilişkisi ve uyumunu dikkate alır.

§         SOSYOLOJİK YAKLAŞIM: Bireyin çevresiyle beraber iş ve katma değer ortaya koyması ve çevresiyle etkileşimini varsayan yaklaşımdır.

§         PSİKO-SOSYAL YAKLAŞIM: Statü elde etmek ve bireyin kendim gerçekleştirmesi olarak tanımlanabilir.

 Bütün bu hususlar bireyin bilişsel (cognitive : zihinsel yetenekleriyle ilgili olup yaratıcılık, dikkat, hafıza gibi özelliklerin tümünü ifade etmek için kullanılır) ve psikolojik niteliklerine daha duyarlı bir yönetim ve çalışma ortamının varlığını ortaya çıkarmaktadır.

 İş ve çalışma kavramına birey açısından ve zaman sürecinde yaklaşıldığında dinamik değişimler de görülebilir. Bunlar bireyin ;

§         Kişilik özelliklerini,

§         Yaşını,

§         Çevresel değişime uyumunu dikkate almayı zorunlu kılar.

 Kariyer Planı bireyin dinamik değişen önceliklerini dikkate alarak gelişimim ve buna bağlı olarak iş verimini ve doyumunu amaçlayan bir plandır. Değişim , işverenleri bir Kariyer Planı yapmaya zorlamaktadır. Bir organizasyonda etkinlik ve verimlik artışı ile iş doyumunu arttırmada sürekli göz önünde tutulması gereken ana bileşenler vardır. Bunlar:

§            BİREY

§         METOD

§         YÖNETİM

§         İŞ tir.

 Bütün bu ana bileşenlerde bütünleşmeye ve bir uyuma ihtiyaç vardır. Bunun gerçek anlamda sağlanabilmesi ise günümüzün sürekli değişen şartlarında daha da zorlaşmaya başlamıştır. Dolayısı ile bu karmaşık probleme süreç odaklı bir yaklaşım ile çözüm aramak problemin doğru olarak anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Rekabet ortamında değeri tekrar anlaşılan insanın bütün yeteneklerinden azami derecede istifade edebilmek için İNSAN-SİSTEM-MAKİNA-ÇEVRE etkileşiminin organizasyon amaçlan ile uyumlu olarak bütünleştirilmesi gereklidir. Bütünleşme araçları şunlardır:

PSİKOTEKNİK: Birey-işin karşılıklı uyumu (İşe Başlangıçta)

ERGONOMİ: Çevrenin bireye uydurulması (İşe alındıktan sonra )

İKY: Organizasyon-birey uyumu (işin Sürdürülebilirliği)

 

 Çalışanın bütün yaşamı boyunca mutluluğunu gözeten bir anlayışın yerleşebilmesi ve bilimsel esaslarla bir laboratuar platformunda AR-GE çalışmaları tarzında yürütebilecek bir anlayışın oluşması gerekebilecektir. Ancak bu konuda başarılı olunabilmesi için yeni bir yönetim anlayışına ihtiyaç vardır. Böyle bir yönetim anlayışının özellikleri şunlar olabilir.:

§         Bütünsel bir bakış açısına ihtiyaç gösterir.

§         Bireyselleşme ve toplumsallaşma sürecini eş zamanlı desteklemelidir.

§         Bugün-gelecek ilişkisini öngörerek gerekli strateji ve politikaları yönlendirebilmelidir.

§         Danışmanlık yapabilmeye sahip olabilmelidir.

§         Katılıma müsaade edebilmelidir.

§         Sürekli iyileştirmeyi hedeflemelidir.

 

Bir çalışanın niteliklerine daha duyarlı hale gelen sistemlerde bireyin niteliklerini tespit etmeye dönük inceleme süreci, birbirini takip eden bir dizi çalışma alanından oluşabilir:

§         PSİKOTEKNİK: İşe girişlerde ve personel seçiminde

§         ERGONOMİ: Süreç içinde değişen birey-iş-çevre ilişkisini birey verimliliğini arttırma yönünde çalışma ve İş-İşçi güvenliği ve bireye uygun iş tasarımında

§         İKY: Bireyin değişken ihtiyaçlarını bireysel eğitim ve hizmet içi eğitimlerle direkt ve dolaylı olarak sosyal çevresinde yenilikler yaparak bireyi canlı tutma aşamasında kullanılabilmesi mümkündür

Ergonominin Uygulama Alanları

 

§         Emniyet, kaza önleme

§         Tasarruf

§         Kaynakların etkin kullanımı

§         Malzeme kalite kontrolü

§         İşyeri ve ofis tasarlaması

§         İş etüdü / analizi

§         Çalışma yerinde çevre koşullarının etkisi

§         Ekran önü çalışanlarının çalışma ortamından kaynaklanan sorunlar

§         Çalışma yerinin ergonomik analizi ve tasarımı

§         Eğitim kalitesine uygun öğrenme mekanlarının tasarımı

§         Çalışanların örgütsel gereksinimleri ve iş doyumu

§         Fiziksel faktörlerin toplu görüşme ortamı üzerine etkileri

§         Çalışma sürelerinin belirlenmesi

KAYNAKCA

1.        http://ali-oral.balikesir.edu.tr/ergonomi/ergon01.html

2.        http://www.students.itu.edu.tr/~ergonomi/bilbank/default.html

3.        http://sistem.ie.metu.edu.tr/index.html

4.        Oral, A., Ergonomi Ders Notları, Balıkesir Üniversitesi, 2000

5.        Gökçen, T., Ergonomi Ders Notları, Yıldız Teknik Üniversitesi, 2002

6.        Milli Prodüktivite Merkezi, Verimliliği Arttırıcı Yaklaşım ve Teknikler Dizisi “Ergonomi”, MPM Yayınları, 1999

7.        Erkan, N., Ergonomi, MPM Yayınları, 2000

8.        ERKAN, Necmettin, Ergonomi Verimlilik, Sağlık ve Güvenlik için İnsan Faktörü Mühendisliği MPM Yayınları, No: 373, 1997, Ankara

9.        AYTAÇ, Serpil, Çalışma Yaşamında Kariyer Yönetimi, Planlaması, Geliştirilmesi Sorunları, Epsilon Yayınları 1997, İstanbul

10.     AKOVA, Oğuzhan, Psikoteknik-Ergonomi-İKY Laboratuarlarının Kurulma İlkeleri, Araştırma Raporu 1997

11.     AKGÜL, Mustafa, Kullanıcı Arayüzü Yazılımlarının Bilişsel Ergonomi ve Ekran Önü Çalışmasına Etkileri, 6. Ergonomi Kongresi, 1998 Ankara.

12.     ANSAL, Hacer, http://members.tripod.com/~metalworkers/yayin/esnek3.htm

13.     http://www.insankaynaklari_com/İnsan Kaynakları Yönetiminin Tarihi ve Gelişimi.htm

14.     http://sistem.ie.metu.edu.tr/Hangi İsimle.htm

15.     TOKOL, Aysen, Yeni Teknolojiler ve Değişen Endüstri İlişkileri, http://www.ceterisparibus.net

16.     Bozkurt,V., Enformasyon Toplumu ve Türkiye, Sistem Yayıncılık, İstanbul,1997

17.     http://www.students.itu.edu.tr/~ergonomi/faaliyet/İTÜ Ergonomi Kulübü Alanında İlk ve Tek.htm

18.     AYTAÇ, Serpil, Çalışma Yaşamında Kariyer Yönetimi, Planlaması, Geliştirilmesi Sorunları, Epsilon Yayınları 1997, İstanbul

19.     AKOVA, Oğuzhan, Psikoteknik-Ergonomi-İKY Laboratuarlarının Kurulma İlkeleri, Araştırma Raporu 1997

20.     AKGÜL, Mustafa, Kullanıcı Arayüzü Yazılılmlarının Bilişsel Ergonomi ve Ekran Önü Çalışmasına Etkileri, 6. Ergonomi Kongresi, 1998 Ankara.

My Contact Information

Links to Other Sites