DUNYADA IS SAGLIGININ GELISIMI

GIRIS ARREST-03 MI-2003 ARITMI-03 SOLUNUM-03 Photo Page AMBLNSKAZA MUKERRER ASILSIZ VAKAREDDI ILETISIM ASKER TRAFIKAZA-03 YENIDOGAN DOGUM-03 BAGLANTILAR OLAY YERI AFET AFET2 OLUM-03 SIGARA KANSER ENFEKSIYON KANSER KANSER SIKLIGI GSMH KANSER KANSER ONYIL SITMA KANSER HAVA KANSER KALP KANSER MESLEK KANSER ENDOKRIN KANSER RADYOLOJI KANSER HLA DUZENI KADIN ACIL-03 BEBEK TRIAJ ZEHIRLENME-03 PSIKIYATRI-03 MEVSIM-02 MEVSIM-03 MEVSIM-04 HLA GENLERI KANSER-02 KANSER-03 TRAVMA-02 HODGKIN S DISEASE BREAST BRCA PARAMEDIK-04 ISDOYUMU OZURLU1-04 OZURLU2-04 OZURLU3-04 ISDOYUMU-01 KARSINOGENEZIS SERVIKS CA KANSER KAYITLARI ERGONOMI ISKAZA(37-99) GRAMSCI TURKCAN ERCAN ERBAS YAYINETIGI AP NEDENLERI CINSELHASTALIK CINSELDAVRANIS SAGLIKFELSEFESI HEKIMLIKFELSEFESI DUNYADAISSAGLIGI OSMANLIISSAGLIGI ULUSLARARASI INSANIN DEGERI ANALJEZIK-02 MESLEKODASI INSANHAKLARI VERIMLILIK DONERSERMAYE PARTIveSAGLIK KURESELLESME About Blog

IS SAGLIGININ GELISIMI

DÜNYA’DA ÇALIŞMA İLİŞKİLERİNDE İŞ SAĞLIĞININ GELİŞİMİ

Ahmet Haki Türkdemir

Çalışmanın amacı, çalışma ilişkileri ve iş sağlığının gelişiminin değerlendirilmesi yapılarak, bütüncül bakış açısı kazandırmak yoluyla, iş sağlığının çalışma ilişkileri içinde sistematik biçimde yer almasını sağlayacak bir model geliştirilmesidir.

Çalışma, kullanılan kavramların verilmesi ile başlamaktadır. Liberal (bireyci) çalışma ilişkileri dönemi içinde bu kavramların uluslararası tarihsel gelişimine, (kronolojik) yer verilmiş, çalışma ilişkilerinin “Üç Dönemli Evrim Modeli” tartışılmıştır.

İkinci bölümde, liberal (bireyci) çalışma ilişkileri dönemi ile iş sağlığı kavramının Türkiye’deki tarihsel (kronolojik) gelişimi ele alınmış, gelişmeler nitelik ve nicelik olarak ve yasal düzenlemelerde yer alma aşamaları çerçevesinde değerlendirilmiştir.

Son bölümde, çalışma ilişkileri ve iş sağlığının gelişim çizgisi üzerinden bir değerlendirme yapılarak, çalışma ilişkileri ile iş sağlığı bütünleştirilmeye çalışılmış, Liberal-bireyci dönem için, ülkemizdeki gelişmelerin yönü ve etkisi yorumlanmıştır.

KAVRAMLAR, TANIMLAR, IS SAGLIGININ DOGUSU ve GELISIMI

Bu bölümde, çalışmada kullanılan tanım ve kavramlara yer verilmiştir. Bunlar çalışma ilişkileri, iş sağlığı, meslek hastalığı, iş kazası, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramlarıdır.

I.  Çalışma İlişkileri (Endüstri İlişkileri)

Çalışma ilişkileri kavramı, bulunduğu dönem itibarıyla farklı içerikler taşımakla birlikte, tanımlarında içerdikleri ifadeler doğrultusunda ortalama bir tanıma ulaşılabilmektedir. Gülmez bunu şöyle ifade etmektedir:

“Çalışan ve çalıştıran arasındaki ilişkilerin, daha geniş bir deyişle, «bağımlı çalışma»dan doğan ilişkilerin düzenlenmesini, aktörlerini ve bunlar arasındaki barışçı ve çatışmacı etkileşim ve eylem biçimlerinin incelenmesini konu alan çalışma ilişkileri alanında, çeşitli ülkelerde ve çeşitli yazarlarca değişik terimlerin kullanıldığı görülüyor.” [1]

Bu alanda kullanılan terimleri; “endüstri ilişkileri, mesleksel ilişkiler, eşit yanlı ilişkiler, sendikal ilişkiler, toplu ilişkiler, çalışma ya da iş ilişkileri, işçi-işveren ilişkileri ve emek-sermaye ilişkileri” olarak sıralamaktadır.

                Gülmez, daha önce belirtilen çalışmasında çalışma ilişkileri kavramında ortaya çıkan değişimleri ve sonuçlarını değerlendirdiği bölümünde şunlara yer vermiştir[2]:

“Çalışma ilişkilerinin, gerçekte tek yanlılık temeline dayandığı bireysel düzeyden, eşitlerarası diyaloğun belli bir ölçüde gerçekleştiği toplu düzeye aktarılması doğrultusundaki tarihsel evrimine koşut biçimde, bir inceleme alanı olarak konusu ve anlamı da doğallıkla değişmiş, gelişmiştir. Gerçekten, önceleri «bir işletmenin yönetim ve ücretleri arasındaki ilişkiler»i kapsamak üzere dar anlamda ele alınan endüstri ilişkileri, giderek «çalışanlarla mesleksel işveren örgütleri arasındaki ilişkilerin incelenmesi» biçiminde, daha geniş bir anlam kazanmıştır.[3] Bu evrimin temel sonucuysa, endüstri ilişkilerinin, davranış bilimleri alanında geliştirilmiş «insan ilişkileri» (relations humaines) akımından ayrılması olmuştur.[4] Ekin de «özellikle ABD’de II. Dünya Savaşı’nı takip eden dönemde bu kavram, sendika işveren ilişkilerinin işleyişi anlamına gelirken, günümüzde kavramın daha geniş bir sahaya yayıldığı, çalışma ekonomisine ve sendika-işveren ilişkilerine yayılmak suretiyle insangücü, eğitim, gelir dağılımı gibi sorunlara kaydığını görüyoruz» diyerek,[5] kavramda ortaya çıkan anlam ve içerik değişikliğine ve zenginleşmesine değinmiştir.”

A.  Çalışma İlişkilerinin Üç Dönemli Evrim Modeli

Mesut Gülmez’in, «Türkiye’de Çalışma İlişkileri» (1936 Öncesi) başlıklı çalışmasında önerdiği ve “Çalışma ilişkilerinin, temelinde üretimin iki ana öğesini oluşturan emek ve sermayenin birbirinden ayrılması olgusunun bulunduğu ücretlilik düzeninin ortaya çıktığı sanayi devriminden günümüze değin uzanan gelişiminin, üç dönemli bir tarihsel evrim modeli çerçevesinde bir bütün olarak gözden geçirilmesi olanaklıdır. İş ilişkilerinin genel olarak ve ülkemizde geçirdiği tarihsel gelişimin temel niteliksel dönüşümleri gözönüne alarak geliştirdiğim bu modelin niteliğine ve üç evresinin genel çizgileri..”[6] diyerek açıkladığı çalışma ilişkilerinin evriminde önerdiği «Üç Dönemli Evrim Modeli» tutarlı geldiği için bu çalışmada da benzer bir yöntemi uygulamanın yararlı olduğu görülmektedir. Bu modelin Fransa’daki evreleri şöyle sıralanmıştır:

·         1789’dan 1841’e kadar süren birinci evre, «Kuralsızlık» (anomie) ya da «bırakınız yapsınlar» dönemi; Javillier’ye göre[7], çalışmaya ilişkin kuralların öbürlerinden ayrılmaması ve işçilerin işverence sömürülmesine karşı hiçbir koruyucu kuralın bulunmaması, temel belirleyicisidir. Yazar, «Liberal ve Bireyci Dönem» olarak adlandırdığı bu dönemin “ülkemizde 1936 İş Yasası’nın kabul edilmesinden önceki yılları kapsadığı”[8] görüşündedir.

·         1841-1936 yıllarını kapsayan ve «özerklikten yoksunluk» (hétéronomie) dönemi biçiminde nitelendirilen ikinci dönem, çıkarılan sosyal yasalar yoluyla çalışma yaşamında insancıl karışmanın söz konusu olduğu evredir. Yine yazar;

“Ülkemiz çalışma ilişkileri tarihinde karışmacı dönem, 1936-1961 yılları arasındaki zaman kesitini kapsar. İşçi-işveren ilişkilerine ilk kez «Koruyucu ve Düzenleyici» nitelikte genel bir hukuksal çerçeve çizen 1936 İş Yasası, yalnızca bireysel iş ilişkileri alanında sözleşme özgürlüğünü sınırlandırıcı taban bir düzenleme yapmakla yetinmemiştir. .... devleti «tek ve temel aktör» kimliğiyle birinci plana çıkaran otoriter bir sisteme yer vererek, toplu iş ilişkileri alanında «yasakçı ve baskıcı» bir bağlam oluşturmuştur.”[9]

Yazar bu dönemi «Karışmacı Dönem» olarak adlandırmaktadır. Bu dönemin önemli gelişmelerinden biri ise, 1919 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO-UÇO)’nün kurulması olacaktır.

·         Fransa’da, 1936 yılından bu yana süren «özerklik» (autonomie) dönemi ise toplu ilişkilerin bu hukuk dalına yön verdiği, bireyciliğin geniş ölçüde gerilediği, İş Hukuku’nun toplu ve özerk bir nitelik kazandığı üçüncü ve son evredir. Yazar bu dönemi;

“..ülkemizde sendika toplu sözleşme ve grev haklarına anayasal düzeyde ilk kez yer veren 1961 Anayasası ile geçilmiştir. Anayasa’nın gereği olarak önce yürürlükteki 1936 İş Yasası’ında yer alan yasakçı ve baskıcı kuralların Anayasa Mahkemesi’nce ortadan kaldırılması, sonra da toplu iş ilişkileri sisteminin üç temel öğesini oluşturan sendika, toplu sözleşme ve grev haklarının 1963 yasalarıyla tanınıp düzenlenmesi ile, «kendiliğindenci» bir uygulama evresinden geçilmeksizin, üçüncü dönem başlamıştır.”[10]

Yazar bu dönemi «Toplu İş İlişkileri Dönemi» olarak adlandırmıştır. Uluslararası örgütlerin özellikle sermaye örgütlerinin (Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü vb.) kurulması, gelecekte önemli yer tutmaya başlayacaktır.

Bu dönemlere ek olarak belki, 1970-80 sonrası «Küreselleşme Dönemi» (Yeni Liberal-Bireyci Dönem) olarak adlandırılacak yeni bir dönem eklenebilir. Dönemin temel özelliği ise, sermayenin uluslararası-uluslarüstü (ulus ötesi) duruma dönüşmesi ile belirginleşen, ulus-devlet modelinde yeterli mevzuat olmasına karşın, çalışanların haklarının uygulanamaz hale gelmesi ile belirginleşen, bunun yanı sıra beyaz yakalı denen memurların sendikalaşmaları ile somutlaşmaktadır. Türkiye için bu dönemin 1995-96 sonrası başlatılması daha gerçekçi görünmekle birlikte konunun daha ayrıntılı olarak araştırılması gerekmektedir.

İkinci dönem boyunca alınan yasal ve nüfus artırıcı önlemler sayesinde üretici güç olarak işçi sayısı artışı ile birlikte, demokratik hakların gelişmeleri ile ulusların yönetiminde söz sahibi olmaya başlamıştır.

Üçüncü dönemde ise taraflar, hükümetlerin gözetimi altında yaptıkları ulusal ve uluslararası düzenlemeler sayesinde iş sağlığı alanındaki dengeler çalışanlar lehine gelişmeye başlamıştır.

Dördüncü dönemde ise, tekrar «Liberal Dönem» ilkeleri hakim olmaya başlamış; dünya, üzerinde tek bir üretim alanı olarak görülmeye, üretici ya da tüketici olarak görülmeyen Dünya nüfusu değerlendirme dışı bırakılmaya başlanmıştır.

II.  İş Sağlığında Kullanılan Kavramlar ve Tanımlar

İş sağlığı, kavram olarak, farklı kaynaklarda değişik biçimlerde yer almaktadır. İş hijyeni, endüstri sağlığı ve iş sağlığı olarak yer alan kavramlardan bazılarının tanımları aşağıda verilmektedir.

A.  İş Sağlığı

“Endüstri Sağlığı: (Burada endüstri terimi: Sistematik iş veya mutad hizmet olarak tanımlanmaktadır.) Çalışma hayatı içinde bulunan bütün insanların sağlık durumlarının takviyesini ve en yüksek düzeylerde sürdürülmesini; iş koşulları ve kullanılan zararlı maddeler nedeniyle çalışanların sağlığına gelebilecek zararların önlenmesini; ayrıca işçinin fizyolojik ve psikolojik özelliklerine uygun yerlere yerleştirilmesini; iş koşullarının insana ve insanın işine uyumunun sağlanmasını esas amaçlar olarak ele alan bir tıp dalıdır.” [11]

“İş sağlığı, tüm mesleklerde çalışanların bedensel, ruhsal, sosyal iyilik durumlarını en üstün düzeye ulaştırmayı, bu düzeyde sürdürmeyi, çalışanların çalışma koşulları yüzünden sağlıklarının bozulmasını önlemeyi, çalışmaları sırasında sağlığa aykırı etmenlerden oluşan tehlikelerden korumayı, fizyolojik ve psikolojik durumlarına en uygun mesleksel ortama yerleştirmeyi ve bu durumu sürdürmeyi, işin insana ve insanın kendi işine uyumunu sağlamayı amaçlayan bilim dalıdır.” [12]

İş sağlığı günümüzde sadece sanayide değil tüm işkollarında çalışanların ve ailelerinin sağlıkları ile ilgilenmektedir. Tüm gelişme aşamalarında koruyucu sağlık ve iş güvenliği önlemleri ön planda olmuştur. Çalışmanın insan hak ve hukuku yönünden düzenlenmesi ancak 19. yüzyılda ele alınmış, önce İngiltere’de sonra öteki batı ülkelerinde, giderek bütün ülkelerde belirli kurallara ve yasalara bağlanmıştır.[13]

Onsekizinci yüzyılda başlayıp, hızla gelişen endüstri devriminin etkisiyle insanın yaşadığı çevredeki fiziksel, kimyasal ve biyolojik zararlı etkenlerde görülen hızlı artış, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının giderek önem kazanmasına neden olmuştur. Üretim süreçlerindeki hızlı gelişmeler sonucu yeni kimyasal madde üretiminde artış gözlenmektedir.

Kasım 1977’de dünya üzerinde 4.039.907 çeşit kimyasal madde bulunduğu ve ortalama olarak haftada 6.000 adet yeni kimyasal madde eklendiği belirtilmektedir. Bunlardan 63.000 adeti, halen üretim süreçlerinde kullanılmaktadır.[14] Bir başka araştırmaya göre, her yıl yaklaşık 5.000 yeni kimyasal madde ticari ve kimyasal ürün, yiyecek ve ilaç olarak piyasaya sürülmektedir.[15]

Tablo 1 Kimyasal Madde ve Kanserojen Sayıları[16]

 

KİMYASAL MADDE TÜRÜ

TAHMİNİ SAYILAR

Bilinen Tüm Kimyasal Madde Sayısı

5.000.000

Belirlenen Karsinojen Sayısı

5.000-50.000

Maruz Kalınan Karsinojen Sayısı

1.000-5.000

Karsinojenliği Sınanan Kimyasal Sayısı

4.000-7.000

Hayvanlarda Kanıtlanmış Kimyasal Sayısı

1.400-2.000

Hayvanlarda Kanıtlanmış, İnsanların Maruz Kaldığı Karsinojen Sayısı

300-500

Mesleki Olarak Maruz Kalınan Karsinojen Sayısı

200-300

İnsanda Kanser Yaptığı Kanıtlanmış Kimyasal Karsinojen Sayısı

20-40

B.  Meslek Hastalığı

Meslek Hastalığı, işçinin işverenin emir ve talimatı (otoritesi) altında çalışmakta iken işin niteliğine veya yürütme şartlarına göre tekrarlanması nedeniyle maruz kaldığı bedensel veya ruhsal arıza biçiminde tanımlanmaktadır.[17] Kural olarak mesleki faaliyet sonucu gelişmesi, yani uzun bir zaman parçası içinde sağlığın bozulmasını anlatır.[18]

Borçlar Kanunu, “tedbirler ve mesai mahalleri” başlıklı düzenlemesinde, meslek hastalığı kavramı ile ilgili sayılabilecek şekilde, işçinin “çalışmak, dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı” tedbir alınmasından ve “münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile işçi ile birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer” sağlanmasından işvereni sorumlu tutmaktadır (m.332/1).

İş Kanunu ise, “İşçi Sağlığı ve Güvenliği” bölümündeki genel düzenlemesinde, “işyerinde işçilerin sağlığını, sağlamak için” gerekenin yapılmasından (m.73/1), “işyerlerinde ve işçilere ait yatıp kalkma yerlerinde ve diğer müştemilatında bulunması gereken sağlık şartları”ndan ve “işyerlerinde kullanılan alet, edevat, makinalar ve hammaddeler yüzünden çıkabilecek hastalıklar”dan söz etmekte (m.74/2), ayrıca “ağır ve tehlikeli işlerde çalışacak işçilerin işe girişlerinde veya işin devamı süresince bedence bu işe elverişli oldukları” konusunda hekim raporu alınmasını öngörmektedir (m.79/1). Buna göre “Meslek Hastalığı”,, işçilerin işyerlerinde kullanılan alet, edevat, makinalar ve hammaddeler yüzünden, çalıştırıldıkları işe bedence elverişli ve dayanıklı olmamalarından ve işyerlerinde ve işyerinden sayılan yerlerde gereken sağlık şartlarının bulunmamasından doğan hastalıklar olarak tanımlanabilmektedir.[19]

Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 11. maddesi B bendine göre meslek hastalığı, “sigortalının çalıştırıldığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleridir” şeklinde tanımlanmıştır. 25.5.1972 tarih ve 7/4496 sayılı Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü’nün[20] 62. maddesinde verilen tanımda buradaki tanımın aynısıdır.

Meslek hastalığı, iş kazasından ayrı olarak, tümüyle belirli bir meslek sahibi olmanın sonucu ortaya çıkar. Çalışanın salt belirli bir meslek sahibi olmasından dolayı belirli bir ruhsal ya da bedensel rahatsızlığa uğraması durumudur. Ayrıca kişinin yakalandığı hastalığın yukarıda belirtilen Tüzük’te belirtilmiş olması ve yine belirtilen süre çalışılmış olunması gerekliliği vardır. Adı geçen tüzüğün 63. maddesinde ise, istisnai olarak listede yer almayan, ancak görülen iş ve görev nedeniyle alındığı kesin olarak saptanan diğer enfeksiyon hastalıklarını da meslek hastalığı saymaktadır. Tüzüğün 65. madde 2. bendinde ise, liste dışında bir hastalığın, meslek hastalığı sayılıp, sayılmaması konusunda bir uyuşmazlık çıkması durumunda bunu karara bağlayacak organ olarak Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nu yetkili kılmıştır.[21]

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü, meslek hastalıklarını; kimyasal, fiziksel ve mekanik, bulaşıcı olmak üzere üç başlıkta sıralarken[22], Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü’nün 69. maddesine göre beş farklı grupta (Kimyasal maddelerle olan meslek hastalığı, Mesleki cilt hastalıkları, Pnömokonyozlar ve diğer mesleki solunum sistemi hastalıkları, Mesleki bulaşıcı hastalıklar, Fizik etkenlerle olan meslek hastalıkları) belirtmektedir.[23]

C.  İş Kazası

Kaza, dikkatsizlik, bilgisizlik, ehliyetsizlik, ihmal ve tedbirsizlik gibi sebeplerle arzu edilmeyen ve ani olarak, beklenmedik bir anda meydana gelen, sonunda insana, hayvana, eşyaya veya tabiata zarar veren olaydır. Eğer işyerinde, iş esnasında ve işçinin işi ile ilgili bir nedenle meydana gelmiş ise buna iş kazası denmektedir.[24]

İş kazası planlanmamış, kontrol edilemeyen, insanın maddi ve manevi yaralanmasıyla sonuçlanan, objelerin, maddelerin, yayılma eylemleri ve karşı eylemleri sırasında oluşan olaylardır.[25]

Sosyal Sigortalar Kanunu açısından iş kazası, birdenbire veya hiç değilse, kısa bir zaman parçası içinde meydana gelen zarar verici bir olaydır. İşyerinde meydana gelen ve işçiyi zarara uğratan her türden olaya verilen addır.[26]

İş Kanunu ve Borçlar Kanunu iş kazasını tanımlamamıştır. Ancak Borçlar Kanunu, hizmet akdine ayırdığı fasılda iş kazası ile ilgili olarak, sadece “tedbirler ve mesai mahalleri” başlıklı düzenlemesinde işvereni, işçinin “çalışmak dolayısı ile maruz kaldığı tehlikelere karşı” (m.332/1) tedbir almakla yükümlü kılmış ve işverenin, tedbir alma yükümüne aykırılık sonucu ölen sigortalının yakınlarına karşı sorumluluğunun da sözleşmeden doğan sorumluluk niteliğinde olduğunu belirtmiştir.[27]

İş Kanunu da, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusunda hükümler koymuş, iş kazasının sonuçlarıyla ilgili bir hüküm olarak madde 96’da, Sosyal Sigortaların Devlet tarafından kanunla düzenleneceğini ve denetleneceğini belirtmiş, iş kazasını tanımlamamıştır (m.96).

Endüstri kazalarının tanımında kazanın işyerinde meydana gelmesi ve işle ilgili olması, sonucunda üretim araçlarının ve çalışanların zarara uğraması beklenir. Kazanın aniden olması ve istenmeden meydana gelmesiyle maddi ve manevi bir kayba ve üzüntüye neden olması[28], işgöreni hemen ya da sonradan bedensel ve ruhsal olarak bir arızaya uğramasıdır.[29] Aynı zamanda üretim etkinliğini ve sürecini düzenli olarak işlemesine ara veren ve engelleyen bir olaydır.[30]

Sosyal Sigortalar Kanunu “iş kazası ve meslek hastalığı tarifi” başlıklı 11. maddesine göre, iş kazası sigortalının işyerinde bulunduğu sırada veya işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla yahut sigortalının görevde bir başka yere gönderilmesi yüzünden asıl iş yapılmaksızın geçen zamanlarda veya çocuğuna süt emzirme için ayrılan zamanlarda veyahut işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere topluca götürülüp, getirilme sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan, bedensel veya ruhsal arızaya uğratan olay olarak tanımlanmaktadır (m.11/A).

Farklı kaynaklarda, iş kazası genel olarak, sigortalının, işverenin otoritesi altında bulunduğu bir sırada gördüğü iş veya işin gereği dolayısı ile aniden ve dıştan meydana gelen bir etkenle, çalışanı bedensel ya da ruhsal olarak zarara uğratan bir olay olarak tanımlanmaktadır.[31]

D.  İşçi Sağlığı

İşçi sağlığı denilince, akla hemen “iş kazaları” ya da “meslek hastalıkları” veya “sakatlıklar” gibi çalışma hayatındaki insanın sağlığını aşırı derecede bozan durumlar gelir. Ancak günümüzde, bu amaç genişletilmiştir. Artık işçi sağlığı denilince, yalnızca çalışma koşulları sonucu oluşan meslek hastalıkları ve iş kazaları ile yetinilmemekte, daha ileri bir amaç olan çalışanların daha yüksek sağlık kapasitelerine kavuşması, insan ile iş arasında uyum sağlanması da kapsam içine alınmaktadır. Gelişmiş ülkelerde bu amaçlar da aşılarak, işten hoşnutluk (job satisfaction) ve daha nitelikli üstün bir yaşam standardı (quality of life) kavramları ortaya çıkmıştır.[32]

İşçi sağlığı, çalışan tüm insanların fiziksel, ruhsal, moral ve sosyal yönden tam iyilik durumlarının sağlanmasını ve en yüksek düzeyde sürdürülmesini, iş koşulları ve kullanılan zararlı maddeler nedeniyle çalışanların sağlığına gelebilecek zararların önlenmesini ve ayrıca işçinin fizyolojik özelliklerine uygun yerlere yerleştirilmesini işin insana ve insanın işe uymasını asıl amaçlar olarak ele alan tıp bilimi olarak tanımlanmaya başlamıştır. [33]

E.  İş Güvenliği

Yasal açıdan, “İşyerlerinde işin yapılması ve yürütülmesi ile ilgili olarak oluşan tehlikelerden ve sağlığa zarar verebilecek koşulların ortadan kaldırılması veya azaltılması konusunda, esas olarak işverene, kamu hukuku temelinde getirilen yükümlere ilişkin hukuk kurallarının bütünü”ne iş güvenliği denir. [34]

İş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda çok sayıda mevzuat hükümleri getirilmiş olmasına rağmen, iş güvenliği mevzuatı arasında iş güvenliği tanımına rastlanılmamaktadır. İş Kanunu, “İşçi Sağlığı ve Güvenliği” bölümünde işvereni işçilerin iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları, araçları noksansız bulundurmakla yükümlü kılmıştır (m.73/1).

F.  İş Güvenliği Programı

Güvenlik programının amacı, güvenlikle ilgili sorunları stratejik açıdan bakarak, problemleri sistematik ve planlı şekilde çözmek, gerekirse kurallar koyarak işletmeye ve çalışanlara en etkin hizmeti vermektir.[35]

İş güvenliği örgütlenmesinin temel özellikleri şunlardır:[36] Yasal hizmet, teknik hizmet, tıbbi hizmet, mühendislik hizmeti, eğitim ve öğretimi, kayıtlama ve istatistik verileri. İş güvenliği örgütlenmesinde dikkat edilecek özellikler; işletmenin bulunduğu sektör, kuruluş ve yönetsel örgütlenmesi, toplam çalışan sayısı ve çalışma koşullarıdır.

G.  Uygulanan Modeller[37]

Günümüzde işyeri sağlık ve güvenlik örgütlenmesinde uygulanan modeller dört ana başlıkta incelenmektedir.

            Görev Sırası Örgütlenme Modeli

Her üretim biriminden sorumlu olan şefle birlikte, aynı yetki düzeyinde çalışan iş güvenliği görevlisi vardır. İşçilerin formen ve işçilerin eğitiminden sorumludur. İşletme yöneticisine bağlı olarak çalışırlar. Uzmanlaşmamışlardır. Küçük işletmelerde kullanılan modeldir.

            Görev Kademe Örgütlenme Modeli

Uzmanlık çalışmalarını kapsayan modeldir. İş güvenliği konusunda uzman kişilerden oluşan bir ekip kurulmuştur. İşletme örgütlenmesinde şefin üzerine geçmişlerdir. Yönetici iş güvenliği uzmanına bağlıdır. Yönetici iş güvenliği uzmanı işyeri hekimi ile yatay ilişki halinde en üst yöneticiye bağlıdır.

            İşletme Dışı Örgütlenme Modeli

İş güvenliği uzmanı işletme dışından gelen bir profesyoneldir. Serbest olarak çalışan işyeri hekimi ile çalışır. Konumları üretim müdürünün üzerindedir. En üst yöneticiye bağlı olarak çalışırlar.

            Kombine Örgütlenme Modeli

İşletmede çalışan iş güvenliği uzmanı, işletme dışından bir profesyonelle birlikte çalışır. En üst yöneticiye bağlıdır.

III.  İşçi Sağlığı ve İş Kazası Kavramlarının Doğması ve Gelişmesi

İnsanın varoluşu ile yaşamını sürdürmek için yaptığı işlerle ilgili olarak sağlık sorunları oluşmuştur. Ancak, iş sağlığının ayrı bir disiplin olarak gelişmesi yavaş olmuştur.[38]

Aristo (M.Ö. 384-222), koşucuların hastalıklarından söz etmiş, gladyatörler için diyet tarif etmiştir. Hippocrates (M.Ö.460-370), kurşun zehirlenmesinin başlıca belirtilerine işaret etmiştir. Juvenal (M.S.60-140), ayakta durarak çalışanların varislerinden söz etmiştir. Agricola-George Bauer (1494-1555), «De re Metallica» adlı kitabında, madencilerde görülen hastalıklara yer vermiş ve madenlerde alınması gereken önlemlerden bahsetmiştir. Bernardino Ramazzini (1633-1714), «De Morbis Artificum Diatriba» adlı kitabında, birçok işkolunda görülen meslek hastalıklarını tanımlamıştır. O zamana göre “beklenmeyen olgular (kazalar)” en çok sanayide görülüyordu. Kaza geçiren her hastasına, özellikle iş koşulları konusunda kapsamlı sorular yöneltiyor ve işyerlerini gezip inceliyordu. Kitabın başlığı “Yapay Hastalıklar, ya da daha doğru olarak “İşçilerin Hastalıkları” diye çevrilebilir. Çünkü yapıt, işyeri sağlığı ve işyerlerinde oluşan hastalıklardan sözetmektedir. Ramazzini, 53 hastalık üzerine bilgiler vermektedir. Hastalıkları, yalnızca tanımlamakla kalmamış, korunma ve iyileştirme yollarını da göstermişti.[39] Sanayi Devrimi ile (1760-1836) konuya ilgi artmış ve iş sağlığı daha hızlı gelişmeler gösterebilmiştir.[40]

Ortaçağda esnaf ve sanatkarların mesleki örgütleri olan lonca tüzüklerine bakıldığında; çırakların öğrenimi, ücretlerinin yüksekliği ve ustanın uslandırma yetkisi gibi konularda ayrıntılı hükümlere rastlanılmasına karşılık, iş süresinin belirlenmesi gibi iş güvenliğine ilişkin düzenlemeler çok az görülmektedir.[41] Ancak, loncaların çöküşü ve anamalcı üretim ilişkisinin ön plana çıkışıyla, yeni bir dönem başlıyordu.[42]

A.  Sanayi Devrimi

Sonradan A. Toynbee’nin kesinleştirdiği[43] “Sanayi Devrimi” terimini ilk kullanan 1844 yılında Engels oldu.[44] Yapım işlerinde böylesine artan üretkenliği de ancak devrim sözcüğü anlatabilirdi. 1766 ve 1787 yılları arasında pamuklu mallar yapımı 5 kat arttı.[45] Ticaret, tarım ve nüfus üzerindeki etkiler ise en az bu kadar kesin ve hızlı idi. Devrimin etkisi bir ülkede görülür görülmez üretim eğilimleri de kesin bir değişime uğruyordu.[46]

Üretim alanında köklü değişimler için gerekli önkoşullar İngiltere’de vardı. Bu ülkede XVII’inci yüzyıldaki siyasal ve ekonomik devrimler sonucu feodal monarşik engeller yıkılmıştı. Dolayısı ile yapım işlerindeki artış, Fransa’ya göre, bu ülkede daha kolay olacaktı. Sanayi devriminin kaynağı ağır sanayi ve ulaşım alanlarında değil, o zamana dek hemen tüm ülkelerin başta gelen sanayi kolu olan dokuma endüstrisinde görüldü.[47] Öyle ki, sanayi devriminin başladığı yıllarda binlerce dokuma tezgahı bulunan Osmanlı İmparatorluğu’nun Bursa Kenti’nde, 50 yıldan az bir süre içinde, tezgah sayısı 50’nin altına düştü. [48]

Topraksız kalan çiftçiler kentlere akın ettiler. Kırdan kente öylesine büyük göç oldu ki, kentteki boş bir iş için onlarca istekli işsiz vardı. Kentlere göçenler kentlerin çevrelerinde ivedilikle yapılmış sağlıksız barınaklar kurdular. Böylece dünyada ilk kez “gecekondulaşma” başladı. Buralarda oturanlar hem çevrenin bozuk koşulları, hem de yeterli ve dengeli beslenememeleri yüzünden bitkin düşüp hastalandılar.[49] Halk Sağlığı’nın çağdaş gelişmesinin ilk adımları da, böylece atılmış oldu.[50]

Onsekizinci yüzyılın ikinci yarısından sonra Avrupa’da ortaya çıkan bilimsel ve teknik alandaki gelişmeler, özellikle buhar gücünün makinaya uygulanması sanayide yeni üretim yöntemlerine geçilmesi sonucunu yaratmıştır. Bu devrede büyük işletmeler doğmaya, iş bölümü uygulanmaya başlamış, kitlesel ve seri üretim sürecine girilmiştir. Sanayi devrimi olarak adlandırılan bu olay toplumların sosyal, ekonomik ve siyasal yapılarında köklü değişimlere neden olmuştur.

Sanayi devrimi, liberal devletin hüküm sürdüğü bir devrede ve liberal öğretinin egemen olduğu bir düşünce ortamı içinde doğmuştur. Bu nedenle de, sanayi devriminin ürünü olan üretim biçiminin oluşturduğu işçi-işveren ilişkileri liberal ilkelerin etkisinde kalmıştır. Liberal devlet yüklendiği “karışmama” görevinin doğal sonucu olarak emek-sermaye ilişkilerinin de dışında kalmıştır. Herkesin özgür ve eşit olduğu varsayımından hareketle, işçi ve işverenlerin kendi çıkarlarına uygun düşeceği gibi ekonomik yaşamda da kendiliğinden uyum yaratacağı düşünülmüştür. Bunun yanında, her türlü mesleki kuruluş ve örgütlenmeye de özgür kişisel iradelerin ortaya çıkmasına engel olabileceği gerekçesiyle izin verilmemiştir.[51]

Max Beer, “Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi” adlı eserinde, çalışma ilişkileri ile ilgili ilk düzenlemeler hakkında aşağıdaki bölümü anlatmaktadır:[52]

“Zanaatkarların ve yapımevi işçilerinin XV. yüzyıldan beri korktukları, onları birden XVIII. yüzyılın ortasına doğru yakalandı (yakaladı): Demirden canavarların, bütün gelenekleri alt üst eden en becerikli elleri hareketsiz bırakan ve çevresine zenginlikle yoksulluk saçan istilası gerçekleşti. Sefalet çukuruna gitgide daha çok gömülmüş olan proletarya, bu pek çok kollu, yorulmak ve güçleri tükenmek bilmez gibi görünen varlıkları şaşkınlık ve dehşetle seyrediyordu. Kısa bir süre sonra parola ağızdan ağıza dolaştı: «Sayıları iyice çoğalmadan onları ortadan kaldıralım! Çoğalmalarına göz yumarsak bizi kendilerine köle yapacaklar.»”

Çalışma süresinin kısaltılması için ilk hareket, on saatlik işgünü talebi ile dile getirildi. Bu talep, ilk kalıcı sendikaların 1790’larda oluşmasından önce başladı. 1791’de Filedelfiya’daki marangozlar on saatlik işgünü ve ek mesai ücretleri için greve gittiler. Ancak bu grevin nasıl sonuçlandığı bilinmemektedir.[53]

B.  Robert Owen’in Çalışma Dünyası

1797’de İskoçya’nın New-Lanark kasabasında, birkaç ortakla birlikte 60.000 İngiliz lirasına bir tekstil fabrikası alan Robert Owen, işin yönetimini ele alarak, aynı zamanda New-Lanark halkını bütünüyle değiştirmeye çalıştı.[54] Gerçekleştirdiği reformlar şunları içermekteydi:

Hayat bilgisi dersleri temeli üstüne öğretim yapan okullar kurdu. Cezaları ve ödülleri kaldırdı. Erkek çocuklara beden eğitimi, kız çocuklarına ev işleri dersleri verdirdi.

On yaşından küçük çocuklar artık fabrikaya kabul edilmediler. Normal işgününün süresi 10 ½ saat olarak belirlendi.

Fabrika bölümleri güzelleştirildi ve sağlık koruma (hijyen) kurallarına uygun biçimde düzenlendi. Owen ayrıca bütün kasabanın temiz olmasına ve halkı temizliğe, düzene, işini vaktinde görmeye alıştırmaya da çalıştı. İyi nitelikli malların ucuz fiyatlarla satıldığı kooperatif usulünde bir mağaza ve gerek lojmanlar, gerekse çalışma yerlerinin güzelleştirilmeleri sonucu sağlığa elverişli, temiz bir duruma getirilmeleriyle içkili yerler yavaş yavaş işçiler üstündeki çekici güçlerini yitirdi. Alkollü içkilerin tüketimi hatırı sayılır derecede azaldı; ayyaşlık ve kötü sonuçları yok oldu.

Hastalık ve ihtiyarlık fonları kuruldu. Kriz ve işsizlik yılı 1806’da Owen işsiz işçilere kriz geçinceye kadar tam ücret ödedi.

Owen, 1818’den 1821’e kadar gazete makalelerinde, risalelerinde, hükümete verdiği dilekçelerde şu düşünceleri savundu:[55]

“İhtilalin İngiliz ekonomisini baştan aşağı dönüştürmesinden önce, demek ki aşağı yukarı 1790 yılına kadar üretici çalışma yalnız erişkinler tarafından yapılmaktaydı. Kadınların ve çocukların çalışması bir istisnaydı. 1792 yılına doğru Büyük Britanya ve İrlanda’nın nüfusu 15 milyona; üretici nüfus da 3.750.000 kişiye varıyordu. Bilimsel üretici güç (mekanik ve kimya ile ilgili) bu devirde bedeni işgücünün üç katıydı; yani 11.250.000 idi. Demek oluyor ki toplam işgücü 15 milyon kişi ediyordu. Dolayısıyla İngiltere’nin üretici güçlerinin toplamı, nüfusun miktarına tam olarak uygun düşüyordu.”

Ünlü Romancı Jack London dönemi şu şekilde betimlemiştir:

“Fabrikalarda iş ve çevre koşulları oralarda çalışanların sağlıklarını koruyacak biçimde düzenlenmemişti. Her yer kömürle ve kömürün ürettiği su buharıyla çalışan fabrika bacaları ile dolmuştu.

Kısa süre sonra Britanya gökleri gri bir renk aldı. Bu gri renk gök altında, gene kirli gri toprak, ağaçlar ve çimenler uzanıyordu. İngilizlerin yarısı, her zaman üst solunum yolları hastalıklarından rahatsızdılar. Londralılar’ın yarısı, an az dörtte biri verem ve akciğer hastalıklarından ölüyorlardı.

Her ne kadar meslek hastalıkları yeni değillerdi ise de XVIII’inci yüzyıl insanları tarihte hiç görülmemiş bir sıklıkta meslek hastalıklarından acı çekmeye başladılar. Onbinlerce insan civa zehirlenmesinden değişik düzeylerdeki belirtilerine, binlerce insan kurşun zehirlenmesi felçlerine yakalandılar. Cam yapımcıları, keçe işçileri ve maden çıkaranlar zehirli dumanlar ve solunan zehirli sanayi artıklarından öldüler, sakat kaldılar. İşçiler, özellikle dokuma işçileri uzun saatler boyu karanlık, pis ve tozlu işyerlerinde çalışmaktan halsiz düştüler, hastalandılar. Tüm bu yerleri makineleştirip hasta ve ölen işçilerden kurtulmak için daha çok kömüre gerek vardı. Kömür madenleri daha hızlı, dolayısı ile güvenlik önlemleri daha da eksik işletildi. Daha çok kömür işçisi göçük altında kalıp ölmeye başladı.” [56]

Bu fabrikalarda erkek işçilerin yanısıra pekçok kadın ve çocuk da çalıştırılıyordu. Çocukluk 5 ya da 6 yaşında biterdi. Aslında henüz çocuk olanlar, aile bütçelerine az da olsa katkı sağlayabilmek için madenlerde, fabrikalarda çalıştırılmaya başlanırdı. Bu çocukların çalışmaları, yaşamlarıyla birlikte, sık sık 14 yaş dolaylarında sona ererdi.

C.  Sanayi Devrimi Dönemi Sağlık Koşulları

XVIII’inci yüzyılda gebelik sakıncalarla dolu, çocuk yaşamı ucuzdu. Çocuk ölümleri her 10 canlı doğumda 4’tü (binde 400). Canlı doğan her 10 bebekten 7’si ilk beş gün içinde ölürdü[57] (1998 yılı Türkiye Bebek Ölüm Hızı binde 42,7, Neonatal Bebek Ölüm Hızı binde 25,8’dir)[58].

İş Sağlığı açısından çalışma ilişkilerine bakıldığında «Liberal Dönem»de çok yoğun ölümlerin yaşandığı anlaşılmaktadır. Günümüz Türkiye’si ile karşılaşıldığında, sadece bir kolera salgınında Londra’da ikamet edenlerdeki ölüm hızı ülkemizdekinin 3 katı, XVIII’inci yüzyıl başında İngiltere’deki Bebek Ölüm Hızı’nın ise 30 kat fazla olduğu görülmektedir. Owen’in hesaplamasına göre üretici nüfus 3.750.000 kişi iken geri kalan nüfusun 4,5-5 milyonu ölüyordu. İnsan gücüne (emeğe) gereksinimi azalmakla birlikte sürekli göçlerle birlikte gereksinimini karşılayamaz duruma gelen sermaye güçleri, çalışanların konumlarının düzeltilmesi gerektiğini görmüşlerdir.

XIX’uncu yüzyılda ticaret yollarını izleyerek dünyayı 4 kez sarsan bir hastalık olan kolera da 4 kez pandemiye neden oldu (Pandemi; dünya çapında yaygın olan hastalık). 1826-1837 yıllarındaki pandemi 25 milyon kişinin ölümüne neden oldu. 1840-1862 yıllarındaki pandemi’de sadece Fransa’da 150 bin kişi öldü. 1863-1875 yılları ve 1883-1894 yıllarında diğer pandemiler görüldü. İlk salgın incelemesine de olanak sağlayan bu son kolera salgını, Londra’daki “Broad Street Pompası (kuyusu) Salgını” olarak bilinmektedir. Bu salgını inceleyen John Snow, aynı cadde üzerindeki fabrikalardan 70 işçi çalışan bira fabrikasında hiç ölüm olmazken, 200 işçi çalıştıran fişek fabrikasında 18 kişinin öldüğünü saptadı. Bunun üzerine yaptığı çalışmada bira fabrikasında çalışan işçilerin farklı bir su kaynağı kullandığını saptadı. Ancak bu arada Londra’da 17 haftada 700 kişi ölmüştü. Tüm salgın boyunca ölüm oranı, her onbin kişide 220 idi[59] (1998 yılı Türkiye Kaba Ölüm Hızı binde 7’dir[60]).Yine aynı dönemde tüberkülozdan ölüm hızı, her yüzbin nüfusta 400-500 arasındaydı. XX’inci yüzyılın başında Amerika Birleşik Devletleri’nde bu hız 200’e, 1910’da 153,8’e, 1921 yılında 113,1’e düşmüştü. Toplumsal gelişmeden kaynaklanan bu düşüş sürdü. Henüz ne BCG aşısı bulunmuştu, ne de herhangi bir ilaç kullanılıyordu.[61]

Bu dönemde işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından en çarpıcı ve olumsuz koşulları yarattığına tanık olunmuştur. İş güvenliği kavramı önemli bir sorun olarak ilk kez tarih sahnesine çıkmıştır. İşçiler son derece ilkel sağlık koşullarında çalışmak zorunda bırakılmıştır. Çocuk ve kadın işçiler en ağır ve tehlikeli işlerde asgari güvenlik önlemlerinden yoksun bir biçimde çalıştırılıyorlardı. Fransa’da işçilerin durumunu ayrıntılarıyla anlatan ve geniş yankı uyandıran Villermé raporuna göre, altı yaşındaki çocukların iplik bağlama, dört, beş yaşındakilerin ise bobin taşıma işinde çalıştırılmaları ender rastlanan olaylardan değildi. İşçi çocuklar her gün 16-17 saat ayakta kalmakta, bu sürenin en az 13 saati kapalı ve havasız yerlerde geçirilmekteydi. Altı, yedi yaşındaki çocuklar işyerlerine gidebilmek için çok erken kalkıp, saatlerce yol yürümek zorunda kalmışlardır.[62]

D.  İlk Yasal Düzenlemeler

İlk olarak 1802 yılında İngiltere’de çıkan ve çok dar uygulama alanını kapsayan “Çırakların Sağlığı ve Ahlakı Yasası”, çocuk işçilerin günlük çalışma süresini en çok oniki saat ile sınırlıyor ve gece çalıştırmalarını yasaklıyordu. Fakat yasa, kendisinin yürütülmesini gözetecek organ ve hükümlerden yoksun bulunması nedeniyle etkisiz kalmıştır.[63]

1819 yılında ve sonraki çıkan yasalarda, dokuz yaşından küçük çocukların çalıştırılamayacağını ve genel olarak koruyucu hükümlerden yararlanacak gençlerin yaşı onsekize yükseltilmiş ve cumartesi günleri çalışma süresi dokuz saate indirilmiştir. Bu yasalar uygulama alanına geçirilememiştir. Resmi olarak iş denetimi sistemi ancak 1833 yılında kurulmuştur. Bu tarihte tüm dokuma sanayiinde çalışan çocukların haftalık çalışma süresi en çok 48 saat olarak saptanmış ve o güne kadar öngörülen işçiyi koruyucu hükümlerin uygulanmasını sağlamak üzere ilk kez etkili bir iş denetimi teşkilatı oluşturulmuştur. Bu arada 1824 yılında koalisyon yasağı kaldırılmış, işçilere kendi aralarında birleşmek suretiyle işverenlerin karşısına daha güçlü bir biçimde çıkma olanağı sağlanmaya başlamıştır. Kraliyet inceleme kurulu raporunun yayınlanmasından sonra ise, basının ve kamu oyunun da baskısıyla 1842 yılında yürürlüğe konan bir yasayla kadınların ve on yaşını doldurmamış çocukların yer altında çalıştırılmaları yasaklanmış, ayrıca iş güvenliği önlemlerini denetleyecek bir maden ocakları müfettişliği kurulmuştur. Ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısından sonra İngiliz sosyal politikasında bir atılım görülmüş, devlet giderek artan oranda işçi-işveren ilişkilerini iş mevzuatı yoluyla düzenlemeye başlamıştır.[64]

İngiltere’de 1842 yılında bir kraliyet inceleme kurulunun hazırladığı raporda, maden kömürü ocaklarındaki durumu ortaya koymaktadır. Bu rapora göre, o tarihlerde 6-10 yaşındaki ve hatta bazı hallerde daha küçük yaşlardaki çocukların maden ocaklarının sağlığa zararlı galerilerinde çalıştırıldığı anlaşılmaktadır. Kadın ve genç işçiler ise kömür yüklü vagonetleri, sürünerek çok dar ve tehlikeli geçitlerden geçirmek zorunda kalmaktadırlar. İngiltere’de Congshire’daki bir tifo salgınından sonra konuyu inceleyen Dr. Thomas Percival’in hazırladığı raporda, işçilerin yaşadığı bu bölgede, çevre koşulları ve özellikle işçilerin çalışma koşulları ve sefaleti önlenmediği sürece, bu tür salgınların devam edeceğini bildirmişti.[65]

Bu dönemde «Chartiste» hareketi 1848’den sonra, hedeflediği amaca ulaşmadan ortadan kayboldu. Ama ardından zengin emekçi fikirler, reformlar ve başarılar hazinesi bıraktı. Çocukların çalışmaktan korunması için ilk yasa (1833); kadınların ve çocukların fabrikalarda çalışmasıyla ilgili ilk yasa (1842); on saatlik işgünü yasası (1847); siyasi dernekler yasası (1846) gibi yasalar bu dönemin kazanımları oldu.[66]

Esas olarak İngiltere’de başlayan endüstrileşme hareketi, daha sonra Kara Avrupa’sına, özellikle Fransa, Belçika ve Almanya’ya geçmiş, oradan bütün Avrupa’ya yayılmıştır.[67]

1. Çalışma Yaşı ve Çalışma Süresi

Fransız hukukunda yasa koyucu emek-sermaye ilişkilerinde ilk kez 22 Mart 1841 tarihli çocukların korunmasına ilişkin yasa ile müdahale etmiştir. En az yirmi işçi çalıştıran işyerlerinde uygulanmak üzere öngörülen bu yasa, sekiz yaşından küçük çocukların sanayide çalıştırılmasını yasaklıyor, sekiz-oniki yaşındakilerin günlük çalışma süresini sekiz, oniki-onaltı yaşındakilerin ise oniki saatle sınırlıyor, onüç yaşından küçüklerin gece çalıştırılmasını engelliyor ve çocuk işçilere hafta tatili hakkı tanıyordu. Oldukça sınırlı amaçlar taşımasına karşın 1841 tarihli yasa da, İngiliz yasalarının yazgısını paylaşmaktan kurtulamamıştır. Bir yandan ciddi bir iş denetimi sisteminin kurulmamış olması (denetim, din adamları ve eski sanayiciler tarafından yapılıyordu), diğer yandan yoksul işçi ailelerinin, ne kadar düşük olursa olsun çocuk işçilerin getireceği ücrete ihtiyaç duymaları anılan koruyucu hükümlerin uygulamasına engel olmuştur. Fransız hukukunda, 19 Mayıs 1874 tarihinde kadınları ve çocukları korumayı amaçlayan ve 1841 tarihli yasayı değiştiren bir yasa yürürlüğe konmuştur. Bu yasa en az çalışma yaşını sekizden onikiye çıkarmıştır, tüm kadın işçilerin yer altında yirmibir yaşına basmamış olanların ise gece çalıştırılmasını yasaklamış, kadınlara hafta tatili hakkı tanımış ve resmi bir iş denetimi teskilatı oluşturulmasını öngörmüştür. Bundan sonra, işçilere sendikalaşma hakkı tanıyan 1884 tarihli yasayla Fransız hukukunda yeni bir dönem açılmış, bu dönemde birbirini izleyen hukuki düzenlemelerle modern iş hukukunun temelleri atılmaya başlanmıştır.[68]

“İngiltere’de 1802’de “Çırakların Sağlık ve Ahlakı Kanunu” «Health and Morals of Apprantices Act» ile iş güvenliği müfettişlerini öngören 1833 tarihli “Fabrika Kanunu” «Factory Act» iş sağlığı alanında ilk yasal düzenlemeler olarak kabul edilmektedir. Fransa’da 1810’da “İmparator Kararnamesi”, 1841’de “İş mevzuatı” yayınlanmış, Almanya’da 1834 yılında “İş Mevzuatı” çıkartılmıştır. İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulu ilk kez 1892’de İngiltere’de South Metropolitan Gas Company’de gönüllü bir jüri olarak kurulmuştur. Bu kurul 1912’de İsveç’te zorunlu hale getirilmiştir.”[69]

   Uluslararası Gelişmeler

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması, iş güvenliğine ilişkin ulusal ve uluslararası düzeydeki çalışma ve düzenlemeleri, savaş süresince engellemiştir. Savaş sonrasında imzalanan Versay Barış Antlaşması ise, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kurulması olanağını sağlamıştır. Söz konusu örgüt aynı antlaşmayla kurulan Milletler Cemiyeti’ne bağlanmıştır; ancak, faaliyetlerinde kendisine geniş bir serbesti tanınmıştır.[70]

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün dayandığı Versay Barış Antlaşması’nda da yer alan çalışma yaşamı ile ilgili aşağıdaki hükümler “İşçi Hakları Bildirgesi” olarak benimsenmiştir:[71] Emek salt bir meta ya da mal olarak kabul edilmemelidir, çalışanların sendika kurma hakkı olmalı, makul bir yaşam düzeyini sürdürebilmek için elverişli ücret ödenmeli, çalışma süresi günlük 8, haftalık 48 saatten fazla olmamalı, haftada en az 24 saatlik dinlenme süresi olmalı, eşit işe eşit ücret ödenmelidir, ülkede tüm işçiler ekonomik olarak eşit muameleye tabi tutulmalı, işçileri korumayı amaçlayan yasa hükümlerinin uygulanmasını temin edecek bir denetim sistemi kurulmalıdır.

UÇO’nün, kuruluşundan 25 yıl sonra savaş sonrası bir dönemde 1944 yılında yayınladığı Filedelfiya Beyannamesi’nde vurguladığı ilkelerden bazıları şunlardır: Emek bir mal değildir, sözleşme ve dernekleşme özgürlüğü ilerlemenin temel koşuludur, herhangi bir yerdeki yoksulluk, başka yerlerdeki refah için de tehlikedir, tüm insanlar, ırk, inanç ve cinsiyetleri ne olursa olsun, özgürlük ve onur, ekonomik, güvenlik ve fırsat eşitliği ilkelerine uygun olarak, maddi olanaklarını artırma ve manevi gelişme yolunda ilerleme hakkına sahiptir.

İş sağlığı alanında önemli görevler üstlenen hekimlerin üst örgütü olan Dünya Tabipleri Birliği’nin 1993 yılında yayınladığı bildiride, çalışma hayatına ilişkin başlıca noktalar aşağıdaki gibidir:[72]

“Hekimlerin sağlığı geliştirme ile ilgili olarak, işten kaynaklanan hastalıkların ve yaralanmaların önlenmesi konusundaki etkinliklere destek olmalıdır,

Her çalışan en yüksek düzeydeki korunma olanaklarından yararlanmalıdır,

Sağlıklı ve üretken çalışmanın ayrılmaz bir parçası olarak, insan değerleri anlamında işbirliğini sağlama bakımından, hükümet yetkilileri, işverenler, işçiler ve hekimler arasında karşılıklı görüşmelerin büyük önemi vardır,

Sağlık üretkenliği etkilediği için, herkes sağlığın geliştirilmesi (promotion) konusunda çaba göstermelidir”

The History or Story Behind My Site

Depending on the topic of my site, I could include historical information about my subject. For example, if my site is about my business, I could discuss how my business got started. If my site is about a sports team, music group, movie star, or my family, I could chronologically list or summarize major events important to my topic.

KAYNAKLAR

 

[1] Mesut Gülmez, Türkiye’de Çalışma İlişkileri (1936 Öncesi), Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, No:236, 2. bası, Ankara, 1991, s.3

[2] Mesut Gülmez, a.g.e., s.12-13

[3] Gulliame Caire, Les nouveanux merchands d’Hommes, Les éditions ouvrières, Paris, 1973, s.12-13

[4] Örgütte insan öğesini makine olarak değerlendiren Taylorculuğun tersine, insanı bir değişken ve örgütün en önemli öğesi olarak gözönüne alan bu okul ya da akım konusunda geniş bilgi için bkz.: Toker Dereli, Organizasyonlarda Davranış, İÜİF Yayını, İstanbul, 1976, s.49 vd.; Oğuz Onaran, Örgütlerde Karar Verme, AÜSBF Yayını, Ankara, 1971, s.16 vd.; Kurthan Fişek, Yönetim, AÜSBF Yayını, Ankara, 1975, s.162, vd.

[5] Nusret Ekin, Endüstri İlişkileri, İÜİF Yayını, İstanbul, 1976, önsöz

[6] Mesut Gülmez, a.g.e., s.29

[7] Javillier, J.C., Droit du travail, LGDJ, Sirey, Paris, 1978, s.65, vd.

[8] Mesut Gülmez, a.g.e., s.38-39

[9] Mesut Gülmez, a.g.e., s.39-41

[10] Mesut Gülmez, a.g.e., s.41-43

[11] Sıtkı Velicangil, Ömer Velicangil, Endüstri Sağlığı (İşçi Sağlığı-İş Hijyeni) ve Meslek Hastalıkları, Çalışma Bakanlığı Yayınları, YODÇEM, Ankara, Mart 1987, s.1; Dünya Sağlık Örgütü, Teknik Rapor, No: 135, 1967

[12] Türk Tabipleri Birliği, İş Hekimliği Ders Notları, Yay. Haz. Topuzoğlu, İ., Orhun, H.,Türk Tabipleri Birliği Yayını, Üçüncü Basım, Maya Matbaacılık, Ankara, 1993, s.3; Nazmi Bilir, Ali Naci Yıldız, Cumhuriyetimizin 75. Yılında Türkiye’de İş Sağlığı Konusuna Tarihsel Bakış, Hacettepe Halk Sağlığı Vakfı Yayını No:98/12, Ankara, Ağustos 1998, s.1

[13] İsmail Topuzoğlu, Çevre Sağlığı ve İş Sağlığı, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, A-27, Ankara, 1979; Nazmi Bilir, Ali Naci Yıldız, a.g.e., s.1

[14] Orhan Tütüncü, a.g.e.

[15] Mustafa Döşemeci, Marmara Bölgesi Sanayi Merkezlerinde Mesleksel Kanserler ve Kimyasal Karsinojenlerin Durumu, Doktora Tezi, Hacettepe Üni., Sağlık Bil. Enstitüsü, Halk Sağlığı ABD., İş Sağlığı Programı, 1987

[16] Orhan Tütüncü, Ülkemiz Endüstrisinde Çalışan Sağlığını Olumsuz Yönde Etkileyen Kimyasal Maddelerle İlgili Bilgi Tabanı Oluşturulması, Yüksek Lisans Tezi, İst. Üni. Sağlık Bil. Enstitüsü, Halk Sağlığı ABD, 1993.

[17] Ali Güzel, Ali Rıza Okur, Sosyal Güvenlik Hukuku,İstanbul, 1992,  s.178; Müjdat Şakar, Sosyal Sigortalar Uygulaması, 2. Baskı, İstanbul, 1996, s.81

[18] Can Tuncay, Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, İstanbul, 1994, s.213

[19] Kenan Tunçomağ, Sosyal Güvenlik Kavramı ve Sosyal Sigortalar, Beta Basım Yayın Dağıtım A.Ş., 5. Baskı, İstanbul, 1990 s.295

[20] Resmi Gazete, 22.06.1992, Sayı 14223

[21] Kenan Tunçomağ, Sosyal Güvenlik Kavramı ve Sosyal Sigortalar, Beta Basım Yayın Dağıtım A.Ş., 5. Baskı, İstanbul, 1990, s.259

[22] Gürhan Fişek, Bülent Piyal, İşçi Sağlığı klavuzu, Türk Tabipleri Birliği, Ankara, 1988

[23] Selcan, T., İşçi sağlığı ve İş Güvenliği, Kazancı hukuk Yayınları, İstanbul, 1985, s.127

[24] İsmail Aygün, İş Kazaları, Ankara, 1976, s.9

[25] Heinrich, H.W., Industrial Accident Prevention: a scientific approach, London, 1950, s.6

[26] Kenan Tunçomağ, Sosyal Sigortalar, İstanbul, 1988, s.291-292

[27] Fehim Üçışık, Türk İş Hukukunda İşverenin İş Kazası ve Meslek Hastalığından Doğan Sorumluluğu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1982, s.85

[28] Özkan Akyüz, İş kazalarını Önleme Konusunda İşgören Görüşmeleri, İş Kazalarını önleme semineri, MPM Yayınları No:261, Ankara, 1988

[29] İsmail N. Aygün, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, Ankara, 1971, s.68

[30] McCormic, E., Ilgen, D., Industrial and Organization Psychology, London, Unwin Hyman Ltd., 1985, s.422

[31] Ali Güzel, Ali Rıza Okur, Sosyal Güvenlik Hukuku, İstanbul, 1992, s.169; Can Tuncay, Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, İstanbul, 1974, s.207; Müjdat Şakar, Sosyal Sigortalar Uygulaması, 2. Baskı, İstanbul, 1996, s.78

[32] Turhan Akbulut, İşçi Sağlığı Prensip ve Uygulamaları, Sistem Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 1994, s.34

[33] Işıl, B., Teknik Gelişmeler Açısından İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu, Ankara, 1990, s.514

[34] Tankut Centel, Çocuklar ve Gençlerin İş Güvenliği, İstanbul, 1982, s.58

[35] Tolman, W.H., Kendall, L.B., Safety, Harber and Brothers Pub., New York, 1920, s.25

[36] Saim Aşçı, İş Güvenliği Organizasyonu, İSGÜM yayınları, No:14, 1989, s.6-10

[37] Rollin, M.S., Grimaldi, J.V., Safety Management, Accident Control, Homewood Inc., 1956, s.47

[38] Hikmet Gürbüz, Endüstri Hijyeni, Somgür Yayıncılık, Ankara, Kasım 1993, s.1

[39] Wain, H., A History Of Preventive Medicine, Charles V. Thomas Pub., Springfield, USA, 1970; Nevzat Eren, Çağlar Boyunca Toplum Sağlık ve İnsan, Somgür Yayıncılık, Ankara, Eylül 1996, s.374-375

[40] İsmail Topuzoğlu, a.g.e. ; Cahit Erkan, İş sağlığı Ders Kitabı, Ankara Ün. Tıp Fak. Yayını, İkinci Baskı, S.264, Ankara, 1972; Nazmi Bilir, İş sağlığı (Halk Sağlığı Temel Bilgiler İçinde, Ed. Bertan, M., Güler, Ç., s.265-281), Hacettepe Halk Sağlığı Vakfı Yayını, Ankara, 1995; Nazmi Bilir, Ali Naci Yıldız, a.g.e., s.1; Hikmet Gürbüz, a.g.e., s.1

[41] Tankut Centel, a.g.e., s.13

[42] Tankut Centel, a.g.e., s.14

[43] Arnold Toynbee, Lectures On The Industrial Revolution in England, London, 1944

[44] Friedrich Engels, The Conditions Of Working Class in Great Britain, London, 1844

[45] Baines, A., Lectures On The Industrial Revolution, London, 1835

[46] Nevzat Eren, a.g.e., s.366

[47] Nevzat Eren, a.g.e., s.366-367;

[48] Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, Tekin yayınevi, İstanbul, 1990; Nevzat Eren, a.g.e., s.367

[49] Pirenne, H., Ortaçağ Kentleri

[50] Hobson, W., The Theory and Practice of Public Health, Oxford University Press, Glaskow, 1965

[51] Sarper Süzek, İş Güvenliği Hukuku, Ankara, 1985, s.7

[52] Max Beer, Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi, May Yayınları, İstanbul, 1941, s.478-479

[53] Foner, P.S., Mayıs Günleri (May Day), (Çev. Şen Süer KAYA), İstanbul, 1996, s.11

[54] Max Beer, a.g.e., s.483

[55] Max Beer, a.g.e., s.484-488

[56] Jack London, Uçurum İnsanları, (Çev. S. Özalpaslan), Gün yayınları, İstanbul, 1968

[57] Wain, H., A History Of Preventive Medicine, Charles V. Thomas Pub., Springfield, USA, 1970

[58] Sabahat Tezcan, Epidemiyoloji Dersi (TNSA 1998), Hacettepe Ün. Tıp Fak. Halk Sağlığı ABD, Ankara, 2001-2002 dönemi

[59] Nevzat Eren, a.g.e., s.448

[60] Sabahat Tezcan, Epidemiyoloji Dersi (TNSA 1998), Hacettepe Ün. Tıp Fak. Halk Sağlığı ABD, Ankara, 2001-2002 dönemi

[61] Nevzat Eren, a.g.e., s.456

[62] Sarper Süzek, a.g.e., s.9

[63] Tankut Centel, a.g.e., s.9

[64] Orhan Sarı, Türkiye’de İş Denetimi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İ.Ü. Sosyal Bil. Enstitüsü, İstanbul, 1993, s.69; Sarper Süzek, a.g.e., s.10

[65] Hikmet Gürbüz, a.g.e., s.2

[66] Max Beer, a.g.e., s.503

[67] Nusret Ekin, Endüstri İlişkileri, İst. Ün. Yayınları, İstanbul, 1984, s.9

[68] Sarper Süzek, a.g.e., s.12

[69] Veli Velicangil, a.g.e., s.2 ; Nazmi Bilir, Ali Naci Yıldız, a.g.e., s.2

[70] Tankut Centel, a.g.e., s.22

[71] Uluslararası Çalışma Kurulları, Uluslararası Çalışma Bürosu, Ankara ve Türk İş, ISBN 92-2-106445, Türk-İş Yayını, No:198, Ankara, 1990

[72] Sağlıkla İlgili Uluslararası Belgeler, (Dünya Tabipler Birliği’nin İşyeri Güvenliği Konusundaki Görüşü, 45. DTB Genel Kurulu, Macaristan, Budapeşte, Ekim, 1993) Türk Tabipleri Birliği Yayını, Ankara, 1998, s.105; Nazmi Bilir, Ali Naci Yıldız, a.g.e., s.3

My Contact Information

Links to Other Sites