TEKNOLOJININ EKONOMI POLITIGI ERGUN TURKCAN

GIRIS ARREST-03 MI-2003 ARITMI-03 SOLUNUM-03 Photo Page AMBLNSKAZA MUKERRER ASILSIZ VAKAREDDI ILETISIM ASKER TRAFIKAZA-03 YENIDOGAN DOGUM-03 BAGLANTILAR OLAY YERI AFET AFET2 OLUM-03 SIGARA KANSER ENFEKSIYON KANSER KANSER SIKLIGI GSMH KANSER KANSER ONYIL SITMA KANSER HAVA KANSER KALP KANSER MESLEK KANSER ENDOKRIN KANSER RADYOLOJI KANSER HLA DUZENI KADIN ACIL-03 BEBEK TRIAJ ZEHIRLENME-03 PSIKIYATRI-03 MEVSIM-02 MEVSIM-03 MEVSIM-04 HLA GENLERI KANSER-02 KANSER-03 TRAVMA-02 HODGKIN S DISEASE BREAST BRCA PARAMEDIK-04 ISDOYUMU OZURLU1-04 OZURLU2-04 OZURLU3-04 ISDOYUMU-01 KARSINOGENEZIS SERVIKS CA KANSER KAYITLARI ERGONOMI ISKAZA(37-99) GRAMSCI TURKCAN ERCAN ERBAS YAYINETIGI AP NEDENLERI CINSELHASTALIK CINSELDAVRANIS SAGLIKFELSEFESI HEKIMLIKFELSEFESI DUNYADAISSAGLIGI OSMANLIISSAGLIGI ULUSLARARASI INSANIN DEGERI ANALJEZIK-02 MESLEKODASI INSANHAKLARI VERIMLILIK DONERSERMAYE PARTIveSAGLIK KURESELLESME About Blog

ERGUN TURKCAN

Ahmet Haki Türkdemir

Ankara, Ocak 2005

 

Bilim Politikası ve Kalkınma

 

Tüm modern üretim faaliyetlerinin arkasında, bütünleşik ARGE faaliyetleri mevcuttur. ARGE faaliyetini klasik icat sürecinden ayıran temel özelliklerinden biri, modern anlamda endüstriyel araştırmanın, bir fabrika disiplini içindeki laboratuar ve diğer araştırma atölyelerinin kontrollü ve programlı biçimde, belirlenmiş ürün ve üretim teknolojilerini geliştirmek ve yaratmak için, çok disiplinli ve çok amaçlı kollektif bir faaliyet olmasıdır. Whitehead’a göre “ondokuzuncu yüzyılın en büyük icadı, icat yönteminin icat edilmesidir” (Whitehead, 1925)[1].

Bilim politikası da, planlama gibi, başlangıçta, hem fikir hem de uygulama olarak Marksist-soyalist bir kavram ve yönelimdir. 1927’de Sovyet Bilimler Akademisi Beş Yıllık Sovyet Planının hazırlanmasında 10 grup problem çözüm aranmak üzere araştırma enstitülerine araştırılmak üzere hedef olarak verilmişti[2].

Batı Avrupa’da J.D. Bernal bilim politikasının yaratıcısı sayılır (Bernal, 1939)[3]. Amerika’da ise F.D. Roosevelt 1944’de Bilimsel Araştırma, Geliştirme Ofisi’ne ABD’de bilim politikasının geliştirilmesini önermektedir.

Bilim Politikası[4]:

Bir akademik disiplin, entelektüel bir ilgi alanı olarak bilim ve teknolojiyi etkileyen kararların alınma mekanizmalarını, kararların etkilerini, politika organlarını ve elemanlarını inceler,

Belli amaçlar için bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin düzenlenmesini, kontrol ve koordinesini amaçlar.

Bilim politikası, dar anlamda bir araştırma politikası, geniş anlamda yenilikleri hızlandırma ve yönlendirme araçları da devreye girmektedir. Böylece, teknoloji transferi ve ona bağlı ve ilgili olan dış ticaret, yatırım, gümrük, vergi, istihdam vb. kesimleriyle genel iktisat politikasının önemli bir kısmı ve özelinde de eğitim ve yüksek öğretim politikaları, patent sistemi vb politikalar ve sorunlar bilim politikası alanına girmektedir[5].

İkinci Dünya Savaşından sonraki dönemin uluslar arası ana iktisadi sorunu kalkınmadır. Hızlı gelişmek isteyen ekonomiler, firmaların rekabetçi yola sokmak isteyen sanayileşmiş ekonomilerin yaptığı gibi, teknik ilerlemeyi hızlşandıracak politikaları uygulamaya koymalıydılar. Bu ülkeler de ARGE faaliyetlerini hızlandırmak için bilim ve teknoloji alt yapısını daha geliştirmek amacına yöneliyordu. Oysa azgelişmiş ülkelerde böyle bir alt yapı varlığı tartışmalıydı ve geliştirmek yerine önce kurmaları gerekiyordu. Azgelişmiş ülkelerde bilimsel faaliyetler yatırımdan ziyade bir tüketim biçimi olma eğilimindedir. Bunun nedeni teknoloji kaynaklarının dışa bağımlılığı ve doğrudan azgelişmişlik yapısının kendisidir (Cooper, 1973)[6].

Bilim ve teknoloji sistemi yoluyla gerçekleştirilecek amaçların başında ekonomik amaçlar, iktisadi kalkınma ve rekabetçili sürdürme gelmektedir. Ayrıca askeri ve prestij de amaç olarak kabul edilmektedir.

Avrupa ülkelerinin bilim ve teknoloji politikaları, kendi firmalarının yenilikçi gücünü arttırmak için düşünülmüş bir dizi önlem setini oluşturur[7].

Modern devletlerin bilim ve teknoloji politikaları kamunun büyük ARGE fonlarının küçük değil, giderek büyüyen firmalara teknoloji transferi ile sonuçlanmaktadır. 1970’lerde bilim politikası yerine teknoloji politikası terimi kullanılmaya başlanmıştır. Çünkü kapitalizm tüm teknoloji üretimi ve ticareti, ulusal devletlerin fazlaca kontrol olanaklarının kalmadığı uluslararası bir düzeye, çok uluslu firmaların stratejilerine bağlamıştır[8].Gelişmiş ve azgelişmiş ülkelerde teknoloji transferi azgelişmiş ülke ile firma arasında iken, gelişmiş ülkelerde firmalar arası bir olaydır ve devlet düzenleyici rol oynamaktadır.Çok uluslu firmalarla azgelişmiş devletler arasındaki eşitsiz değişim ve bundan yararlana firmalar aracılığı ile yanlış teknoloji, eski teknoloji, aşırı fiyatlama ve yüksek lisans ücretleri yoluyla yükledikleri ve buna karşılık getirdikleri konusu çok sık ele alınmaktadır[9]. Bu duruma karşı rekabetçiliğin geliştirilmesi ve azgelişmiş ülke stratejilerinin geliştirmeleri yeterli olamamış, ayrıca yerli teknolojileri üretmek ve bilim devrimini içselleştirmek çabaları da başarısız kalmıştır. Olay sermaye birikimi ve yatırım malları endüstrisi gelişme hızının artması ile ilişkilidir, bu nedenle de ekonominin iç dinamiklerinde de yapısal değişiklikler gerektirmektedir[10].

Bu sorun karşısında ülkeler ve ulusal kuruluşlar ile uluslar arası kuruluşlar (BM ve organları aracılığı ile) azgelişmiş ülkeler yararı doğrultusunda bazı politikalar oluşturulmuştur. Bunların başında gelişmeyi öngören uygun ya da ara teknolojiler denen bir dizi alternatif teknolojiler önerilmekteydi. Küçük ölçekli, emek-yoğun, pratikte tarıma dayalı ekonomilerde tarımsal endüstrileri geliştirmeye yönelik politikalar, büyük uluslar arası firmalar için eski teknolojilerini kendi devletlerinin desteklerini de alarak satabilecekleri pazar oluşturulduğu için kabul görmüştür[11].

Bu çözüm neo-klasik iktisat kuramının ve sermayece zengin ülkelerin bazı hallerde “endüstrileşememelerinden” ümidi kestikleri az sayıda “gelişme yolundaki” ülkeye, bu süreci yavaşlatmak için sundukları bir reçetedir[12].

Tüm bu ara ya da uygun teknolojilerin ortak noktası sermaye yoğunluğunun az olmasıdır (Berksoy, 1980). Bu ara ve uygun teknolojilerde hangi ölçekte olunursa olsun ileri teknoloji uygulamak ve geliştirmek olanaklı değildi.

Üretime yönelik modern kesimle, istihdama yönelik geleneksel sektörün birbirinden ayrı gelişmelerini ve ilişkilerini minimuma indirmelerine varan bu tür bir gelişme süreci, iktisat laboratuarının ümitsiz uğraşısı olarak neo-klasik profesörler tarafından elden bırakılamıyor (Sen, 1975)[13].

Bu politikalara karşı bir grup ülke tarafından 1970’lerde farklı bir stratejik yaklaşım doğmuştur. Üçüncü Dünya Ülkeleri veya 77’ler Grubunun ekonomik ve siyasi görüşleri “Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen” başlığı altında sistematize edilmiştir. Bu programda teknoloji üretimi ve transferi altı büyük sorun içinde ele alınmıştır[14].

Sosyalistlere göre yapısal bir değişiklik önermekten çok dönemsel olaylara önem veren bir evrimdir ve ekonomik dalgalanmaların etkilerini dengelemeye yönelik, azgelişmiş ülkelerin ithal kapasitelerini sürdürmeye yöneliktir (Paszyüski, 1978)[15].

Sovyetler Birliğinin yaklaşımı ise: Her üretim biçimine uygun bir tarihsel olarak belirlenmiş bir teknoloji sistemi vardır.Teknolojik üretim üç faktörden oluşur (1) Teknik araçların uygulamasının örgütlenmesi, (2) Üreticiyi teknik araçlarla birleştiren taknik biçim ve (3) İş bölümünden oluşmaktadır. Teknolojik üretim biçimini, üretim süreci içinde insanın yerini belirler (Cooper, 1973)[16].

DEGERLENDIRME

Yazar uluslar arası bilim ve teknolojinin gelişmesinin sosyal boyutunu ele almıştır. Türkiye ile ilgili bölümünde ise daha çok rakamsal ifadeler kullanmakla birlikte bilim politikasının ne olduğu konusunda açık ifadeler kullanmaktan kaçınarak daha çok rakamsal saptamalar yapmaya yönelmiştir.

Bilim ve teknoloji uygulama ve politikalarının dünya düzeninin bir parçası olarak uluslararası sermaye tarafından yönlendirildiğinin saptaması yapılırken, bunun Sovyetler ve diğer sol yaklaşımlar tarafından yapılan eleştirileri yetersiz kalmaktadır. Kitabın yazıldığı dönem itibarı ile postfordizmin etkilerinin yeni yeni görülmeye başlandığı öngörülmektedir. Daha sovyet bloğunun yıkılmadığı bir dönem olarak, Marksist görüşlerin çözüm olabileceği ileri sürülmektedir. Ancak bu konuda günümüzde küreselleşmenin geldiği noktada yapılan değerlendirmelerin bir kısmının yeterli olamayabileceğini söyleyebiliriz.

O dönem için istihdama yönelik gelişme stratejilerinin yine aynı döneme denk düşen refah devleti anlayışı ile denk düştüğünü görmekteyiz. Ancak bilim üretimi aşamasının üniversitelerde başlatılması ve ara insan gücünün yetiştirilmesine yönelik politikaların yetersiz olduğu görülmektedir.

Yine medyanın ve iletişimin etkinliği daha çok belirgin biz iz bırakmadığı anlaşılmaktadır. Toplumun yeterince çalışma ortamının bulunmadığı ve oluşturulan teknolojik ortam için yeterli eğitimli işgücünün oluşturulamadığı anlaşılmaktadır. Ancak buna karşılık son model teknolojik malların topluma sunulduğu ve tüketime yönelik üretimin özendirildiği anlaşılmaktadır. Gözden kaçan bir özellik olarak gelecek öngörüsünün ve buna uygun eğitimli personel ve teknoloji alt yapısının yeterince gelişmediği, üretimin üretimden çok tüketim ağırlıklı olarak algılandığı anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak günümüzde geldiğimiz aşamada toplumsal gelişmeyi sağlayacak alt yapılardan yoksun olunduğu ve bu konulara bulunulan çağın bakış açısını yansıtması açısından oldukça yararlanılan bu görüşlerin ışığında gelişme politikalarının oluşturulmasında içinde bulunulan çağın teknolojilerinin iyi bilinmesi yanı sıra içinde bulunulan toplumun alt yapısı ile birlikte gelecek öngörülerinin ve bilimsel ilerlemelerin ulaşabileceği yerlerin belirlenmesine göre tüm alt yapının hazırlanamsı gerektiği, tüketim ağırlıklı değil üretim yapan teknolojilerin geliştirilmesi gereği ortay çıkmaktadır. Bu teknolojiler için gerekli insan işgücü için de gerekli eğitim ve araştırma alt yapılarının küçük boyutlu bile olsa kurularak, çalışmalrın başlatılması gerekmektedir. Bu konuda şirket bazında ve kamusal alanlarda uygun destek politikaların geliştirilmesi de son derece önemlidir.

DIPNOTLAR

 

[1] S.196-197

[2] s.200

[3] s.201

[4] s.202

[5] s.203

[6] s.207

[7] s.208

[8] s.210

[9] s.211

[10] s.212

[11] s.212

[12] s.213

[13] s.214

[14] s.215

[15] s.216

[16] s.217

My Contact Information

Links to Other Sites