MESLEK OLMAYAN UGRASI ALANI: HEKIMLIK

GIRIS ARREST-03 MI-2003 ARITMI-03 SOLUNUM-03 Photo Page AMBLNSKAZA MUKERRER ASILSIZ VAKAREDDI ILETISIM ASKER TRAFIKAZA-03 YENIDOGAN DOGUM-03 BAGLANTILAR OLAY YERI AFET AFET2 OLUM-03 SIGARA KANSER ENFEKSIYON KANSER KANSER SIKLIGI GSMH KANSER KANSER ONYIL SITMA KANSER HAVA KANSER KALP KANSER MESLEK KANSER ENDOKRIN KANSER RADYOLOJI KANSER HLA DUZENI KADIN ACIL-03 BEBEK TRIAJ ZEHIRLENME-03 PSIKIYATRI-03 MEVSIM-02 MEVSIM-03 MEVSIM-04 HLA GENLERI KANSER-02 KANSER-03 TRAVMA-02 HODGKIN S DISEASE BREAST BRCA PARAMEDIK-04 ISDOYUMU OZURLU1-04 OZURLU2-04 OZURLU3-04 ISDOYUMU-01 KARSINOGENEZIS SERVIKS CA KANSER KAYITLARI ERGONOMI ISKAZA(37-99) GRAMSCI TURKCAN ERCAN ERBAS YAYINETIGI AP NEDENLERI CINSELHASTALIK CINSELDAVRANIS SAGLIKFELSEFESI HEKIMLIKFELSEFESI DUNYADAISSAGLIGI OSMANLIISSAGLIGI ULUSLARARASI INSANIN DEGERI ANALJEZIK-02 MESLEKODASI INSANHAKLARI VERIMLILIK DONERSERMAYE PARTIveSAGLIK KURESELLESME About Blog

HEKIMLIK FELSEFESINE GIRIS

Hekimlik Üzerine : I

 

“MESLEK OLMAYAN BİR UĞRAŞI ALANI : HEKİMLİK”

 

                Yaşadığımız günlerde herhangi bir işin yapılabilmesi için, işi yapan kişiye bir şeylar kazandırması gerekmektedir. Bunun için toplum içinde bir takım ölçekler saptanmıştır ve bu ölçeklere uyan uğraşı alanlarına meslek adı verilmiştir. İşte bu denemede, bu ölçekleri ortaya çıkarmaya, çıkardıklarımızın da sağlık alanının uygulayıcısı olan hekimlik alanında geçerliliği olup olmadığını inceleyeceğiz.

                Günümüz toplumundaki kurallara göre herhangi bir uğraşının meslek niteliğini kazanabilmesi için; (1) Net üretimin yapılması -Değer, meta üretimi- (2) Bu üretilenlere karşı istem oluşması ya da oluşturulması, (3) Alım-satım değerinin olması ve toplumsal dinamiklerce değiştirilebilir, belirlenir olması, (4) Yeniden üretim sürecinde tekrar ve tekrar kullanılabilir olması, (5) Yapılan uğraşının toplum içinde belirli ya da kendine göre bir saygınlığının olması -Mesleki saygınlık-, (6) Yapılan üretim için kullanılan malzeme hakkında söz sahibi olunması -Üretim aracı mülkiyeti- (7) Üretilenin tekrar, tekrar üretilebilir olması -ardaşık üretim ya da seri üretim-, (8) Üretilene karşı toplum tarafından güvenilmesi, gerekmektedir.

                Ortaya çıkardığımız sekiz maddenin sağlık bilimi alanının uygulaması olan hekimlik alanındaki durumunu irdeleyeceğiz.

 

         1-Net Üretim Yapılması -Değer-Meta Üretimi -:

                Öncelikle sağlık alanında yapılabilecek net üretimin ne olduğunu, eğer varsa bunun üretilebilir    olup-olmadığını ve üretilebilir ise nerede, nasıl ve ne zaman olduğu sorularını yanıtlamamız gerekir. Tüm bunları yapabilmek içinde sağlığı tanımlamamız gerek, çünkü eğer hekimlik tarafından bir üretim yapılıyorsa bunun sağlık olduğu açıktır ya da böyle olduğunu önceden varsaymalıyız ki konuya başlayabilelim.

                Sağlık; tam bir iyilik durumu olarak tanımladığımızda ve bunun bir üretim nesnesi olduğunu varsaydığımızda, üretilebilmesi için bu tam iyilik durumunun da olmadığını yani kişinin sağlığının bozulmuş olması gerektiği açıktır. Sağlığın bozulması durumunu örnekleyerek açmaya çalışalım.

                Sağlık-Araba dersek, arabanın bozulması durumunda (değişik nedenlerle olabilir), araba a-gidemeyecek, çalışamayacak durumdadır, b- araba aksak çalışabilir ama istenen verimi elde edemezsiniz, söz gelimi yürüyerek onu geçebilirsiniz. Sağlık alında benzer durum, birey hastalanmıştır ya da ölmüştür.                 (a) şıkkına göre, araba tamircisi çalışmayan arabayı onararak çalışabilir duruma getirebilir, çeşitli parçalarını yenileri ile değiştirebilir, çok büyük motor arızası yoksa yenisinin alınmasından daha ekonomik olarak bu işlemi gerçekleştirebilir. Sağlık alanında ise bozulan bireyin (hastalanma durumu) çalışamaz durumda olması demek, yaşamsal faaliyetlerini yerine getiremiyor anlamına gelir ki uygulamada biz bu bireye ölmüş diyoruz. Canlının ölmüş şıkkında sağlık alanında üretim söz konusu bile değildir, en azından şimdilik,

                (b) Aksak olarak çalışabilir araba durumunda, arabanın araba olmasını sağlayan temel özellikler vardır, ancak tam olarak, verimli olarak çalışamamaktadır. Sağlık alanında benzer durumu düşündüğümüzde bireyin hastalanma durumu ile karşılaşırız. Şimdi de yapılan üretimleri karşılaştıralım. Arabada yapılan işlem, iyi çalışmayan, bozuk, kırık parça çıkarılır, işlevini tam olarak yerine getiremeyecek şekilde onarılamıyorsa, iptal edilerek aynı görevi yapabilecek yeni parça takılır. Böylece ilk bulunduğu duruma döndürülmüş olmaktadır. Sağlık alanındaki durumda ise hali hazırda hasta bireyin hastalanmasına neden olan, iyi çalışmayan organ ya da dokunun çıkartılıp onarılması ya da yenisi ile değiştirilmesi kısıtlı olarak yapılabilmesine karşın, araba onarımda olduğu gibi kişiyi ilk duruma döndürememekte, hasta olma durumundaki yaşantısının kalitesinde bir miktar artış fazla bir şey kazandırılamamaktadır. Çünkü insanoğlu canlıdır, canlı organ ve dokulara sahiptir ve günümüzde bu canlı doku, organları yapabilecek teknolojiye sahip değiliz. Peki bu durumda hekimin yeri neresidir? Hekim, araba tamircisi ile özdeşleştirdiğimizde, yapılan daha kötü hastalık durumundan, biraz daha iyi ve belkide öncekine göre istenebilir olan hastalık durumuna geçişin sağlanması olmaktadır. Hastalığın ilerlemesini durdurmaya çalışan hekim ı-canlı dokuların kendi kendine yenileyebilmesine fırsat yaratarak tümüyle düzelmesine olanak sağlamış olmakta ıı-bir kısım yaşamla bağdaşır hasar olmasına rağmen yaşamın sürmesini sağlamış olmakta  ııı-hastalık ilerleyerek, tüm yapılanlara karşın yaşam ile bağdaşmaz durum oluşmaktadır.

                Ancak bu durumların tümünde birey üretim sürecinden düşmekte ve gerekli müdahale zamanında ve yeterli yapılamazsa üretim sürecindeki bu kopukluk süreklilik kazanmaktadır. Hatta bazı durumlarda yapılsa bile, üretim sürecinden kopukluk kaçınılmaz olarak gündeme gelmektedir. Araba örneğine dönersek, çalışan bir arabanın üretim sürecinden kopukluğu demek, o arabanın çalışamaz durumda olması anlamına gelir ama bu durumda da araba biçim değiştirerek (hurda ya da yedek parça) ya da yerine yenisi konarak ikame edilir, arabanın çalıştığı alanda sırf bu yüzden bir kopukluk oluşmaz.

                Araba ile sağlığı özdeşleştirmenin yanlışlığını ben de biliyorum, ancak madem ki günlük yaşamda meta ilişkileri içinde yaşamaya itiliyoruz, o halde sağlığı da meta ilişkileri içinde inceleyerek aradaki var olan faklılıkları irdelemeli, sağlığı olması gereken yere oturtmalıyız. Bunu da gündelik ilişki türleri ile sağlık arasındaki ayrımın farkına vararak, diğer insanlara aktararak yapılabilineceğine inanıyorum.

                Sonuç, Sağlık alanında bugün anlaşılan anlamı ile meta-değer üretimi şimdiye kadar olmamış ve bence de insan, insan olma durumunu koruduğu sürecede olmayacaktır. Bundan dolayı Sağlık alanında net üretim yoktur. Bu sonucu kabullenmek bile hekimliği meslek olarak yorumlamanın yanlışlığını ortaya koyacaktır, hekimlik de tıpkı anne-babalık, kardeşlik gibi değerlendirilmeli, bunu yaparkende net fayda sağlanmasının beklenmemesi gereği belirmektedir. Hekimliğin herhangi bir iş-meslek olarak sayılmaması, bu sınıflamanın dışında değerlendirilmesi gereği ortaya çıkmaktadır.

               

         2-Sağlık Üretimine Karşı İstem Oluşması - Oluşturulması:

                Konuya başlarken yine varsayımlardan hareketle, diğer bir alan ile karşılaştırmasını yaparak böyle olup, olmadığını değerlendirelim. Bir önceki bölümde üretim olmadığını kanıtladığımız halde, bu bölümde üretim olduğunu varsayarak nasıl istem oluşabileceğine ya da oluşturulabileceğini inceleyeceğiz. Yapılabilecek olan üretim sağlık olduğuna göre ve sıradan insanın sıradan bir anında kendini sağlıklı kabul ettiğine göre (dikkat, hekimlik için bu böyle değildir), bu bireyden elinde olan bir şeyi tekrar istemediğini görüyoruz. Durum kişinin elinin altında bulunan televizyonu tekrar tekrar istemesi durumudur ki bu da olanaksızdır, yalnızca bir totolojidir. Elinizde televizyon varsa, artık isteyecek bir şey kalmamaktadır, ancak burada şunu demiyorum, yeni, çok kanallı, uzaktan kumandalı vb. yeni ve üstün özellikteki televizyon istenmez, doğrudur bu istenecektir ama bunu sağlığa nasıl uygulayacaksınız, sağlığın daha üst durumu yoktur ki, yani sağlıklı olduğunu söyleyen bireye verebileceğiniz daha üst sağlık konumu söz konusu değildir.

                Öyleyse sağlık alanında istenecek bir durum olarak sağlık ancak hastalanma durumunda söz konusu olabilecektir. Birey ancak hasta ise sağlıklı olmayı ya da daha az hastalıklı olmayı isteyecektir ve eğer olursa bu anda istem oluşabilecek, oluşturulabilinecektir. Yani sağlık alanında insanlara yönelik istem oluşturmaya yönelik çabalar öncelikle onları hasta olduklarına inandırmaya dayanmaktadır. Bu aşamada şu düşünülmelidir, acaba bilim olarak sağlık yapay hastalıklar yaratmaya doğru mu gitmektedir? Şu anki konumuz dışı olduğu için bunu ayrı bir inceleme konusu yapacağım.

                İnsanlarda sağlık alanında istem yaratmanın hasta olduğuna inandırmaya dayandığını kabul ettiysek, hasta olma durumunun, hasta olan birey ve hastayı iyileştiren hekim gözüyle olan farklı yaklaşımları değerlendirmeliyiz.

                a-) Hasta gözüyle hastalık durumu: Sağlıklı bireyin kendini hasta olarak algıladığı an, istemediği halde üretim sürecinden koptuğu, çalışamadığı ya da istemesine karşın günlük aktivitesini sürdüremediği ya da aşırı zorlanması nedeniyle hoş olmayan duygulanımlar (ağrı, sızı, bulantı, kusma....vb belirtilerin ortaya çıktığı dönem) ile karşılaştığında kendini hasta olarak kabul eder, ancak bu hekime başvuru için yeter koşul değildir. Bu kendi kendini hasta olarak gören bireyin bir takım geleneksel yöntemlere ve bireysel çabalamalarla üstesinden gelemediği ve durumunun daha kötüleştiğini algılamaya başladığında hekime başvurma eğilimine girer. İşte bu nedenlerle toplumdan topluma, kişiden kişiye hastalık kavramı ve hekime başvuru zamanı değişmekte tedavilerde uygulanan yaklaşımlar da benzer değişimler izlemektedir.

                b-) Hekim gözüyle hastalık durumu: Üstte saydığımız hastalık psikolojisinin etkileri nedeniyle aslında birey iyileşme amacıyla hekime başvurduğunda içinde bulunduğu hastalık durumu giderek karışıklaşmış, artık nesnel kriterlerce tam olarak belirlenebilir duruma gelmiş olmaktadır ama bu durumu ile hekime başvuran kişideki hastalık durumunun başlangıcı hastalığın gelişimi açısından oldukça eskidir. Çünkü bugün biliyoruz ki hastalığın birey tarafından hastalık olarak algılanmasından bile önce hastalık başlamıştır, hastalık kendini belirginleştirmeden önce gizil dönem geçirmiştir ve birey bu dönemi sağlıklılık dönemi olarak geçirmiştir. Bu nedenlerle de hekim için bireyde başlayan hastalık durumu hekime gelmesinden çok önce başlamış olup, karmaşık bir durum almıştır ve hekim için bile çoğu zaman içinden çıkılması güç bir durum almıştır. Hekime göre hasta birey ne kadar önce kandisine baş vurursa vursun artık geç kalmıştır, artık hayati tehlike oluşmuştur. Yani hekime başvuran birey artık yaşam ile ölüm arasındaki temel çelişkiyi yaşamaktadır.

                Bu durumu yine televizyon istemi ile karşılaştıralım. Her hangi bir kişinin televizyon isteminde bulunabilmesi için öncelikle televizyonu görmesi, tanıması, yararına inanması, onun gereksinim konumuna yükselmesi gerekmektedir, eğer birey bunu kendi başına yapamayacak durumda bulunuyorsa bu gereklilik ona ilan, reklam yoluyla anlatılmalı ve bireyde televizyon istemi yaratılmalıdır. Yoksa televizyonu kimse almayacaktır ve bu üretimi yapan kişi de boşuna masraf yapmış olacaktır. Bunun dışında daha televizyon diye bir kavram dahi oluşmadan, bunun istemi ile ortaya kişinin çıkması ise günlük yaşamda yalnızca hayal kurmak anlamına gelir.

                Televizyonda oluşan, oluşturulan istem alanını şimdide sağlık alanına uygulayalım. Herhangi bir kişinin sağlık isteminde bulunması için öncelikle sağlıklı olmayı tanıması, bilmesi gerektiği açıktır. Sağlığı tam bir iyilik durumu olarak tanımlamıştık, öyleyse kimdir bu tam iyilik durumu ile donatılmış olan kişi, bireye resmi düzlemde ve özel olarak herhangi bir alanda hasta olduğunu bildiren hekim olduğuna göre, yine herhangi birinin tam iyilik ile donatılmış olup-olmadığını bildirenin hekim olduğu açıktır. Yani bireyin oluşunun tesbitini kendi kendine yapabilmesi için öncelikle hekim olması gerekmektedir. İkinci durum televizyon sahibi olmak istemekte olduğu gibi, sağlıklı olmayı istemek içinde, sağlıklı olmamak gerekir. Farz edelim ki birey kendi kendine, içgüdüsel olarak (ağrısı, sızısı olduğı için) sağlıklı olmadığını algıladı ve sırf ağrısının ortadan kalkması için (dikkat sağlıklı olmak için değil) hekime başvurdu, bu durumda da bireyin istemi sağlık olmaktan uzaktır, onun için olay acıkan karnını doyurmakta olduğu gibi, ağrısını dindirmektir, çünkü durumun farkında bile değildir. Üçüncü durum, istenmesi gereken sağlıklılık durumunun hiç bir zaman olanaklı olmadığının kavranmasıdır ki o da insanın doğuştan ölümlü olduğudur. Yani insanda üretim hatası bulunmaktadır. Sonuçta yaşam, sonu ölümle biten belirli uzunluktaki yaşamlardan oluşmaktadır. Bu nedenle tam iyilik durumunun tanımının yapılması şimdilik olanaksız olup, bu alanda ancak göreli iyilik tanımları yapılabilir. Yaşam denilen hastalık süreci boyunca tam iyilik durumu peşinde koşanlara da zaten hastalık hastası - Hipokondriyak - denmektedir.

                Sonuç; bu bölümde de net bir sağlık üretiminin olsa bile piyasa koşullarına göre bireylerden istem gelmeyeceğini ve bu istemin yaratılması için yapılacak çabalamaların anlamsız olduğunu göstermeye çalıştım. Çünkü sağlık üretimine yönelik istem yaratılması demek bireylerin hastalanmaları için ortam hazırlanması demektir. Buna hem gerek yoktur -her insan ölümlüdür, bir nedenle hastalanacak ve ölecektir- hem de insancıllık -hümanizm- açısından canice düşünce tarzıdır. Üstelik hastalığın bireyi üretim sürecinden kopardığını bildiğimize göre, topluma bu türde bir hastalık düşüncesinin yayılması, kabul ettirilmesine yönelik çabalar -istem yaratılmasına yönelik- tüm toplumun hiç bir şey üretmeden tedavi olmasını istemek demektir ki bu durum istem yaratılmasına yol açan çıkış düşüncesine karşı durumu oluşturmaktadır.

               

         3-Alım-Satım Değerinin Oluşması ve Toplumsal Dinamiklerce Değiştirilebilir, Belirlenebilir Olması                                      

                -Değişim Değeri-:

                Sağlığın bir üretim olduğu varsayımından yola çıkılarak, değişim değerinin ne olduğunu incelemeye başladığımızda, herhangi bir malın piyasa koşullarında değişim değerinin nasıl belirlendiğini bilmemiz gerekir. Her hangi bir malın alım-satım değerinin tesbiti alıcı ile satıcı arasındaki pazarlıkla tesbit edildiğini biliyoruz. Alıcı ve satıcı değişim değerinin belirlemesini kendine göre yapmaktadır.

                a-)Alıcı açısından değerin içeriği: Alıcı için satın aldığı şeyin (mal ya da hizmet) değeri, (1) almayı düşündüğü şeyin, eline geçtikten sonra onunla sağlayacağı artı-değer, (2) almayı düşündüğü şeyin, alınmadığı durumda yitireceği eksi-değer’den oluşur. Hiç gündemde bulunmadığı koşullarda zaten birey bir şeyler oluşturmaktadır. Sağlık alanında alıcı hastadır. Ve hastanın satıcıya -hekime- başvurması için gerekli koşullar, hastalanmaya bağlı ölüm olması, sakat kalması, herhengi işlev yitimine neden olması, ileride herhangi yetersiz durumun oluşması ya da bunlardan ayrı olarak içinde bulunduğu hoş olmayan duygulanımlar nedeniyle kendini işine tam olarak verememesi durumlarıdır. Bu durumlarda olsa bile hasta birey sağlıklı olma durumunda herhangi bir değişiklik olmayacağına inansa hekime başvurmazdı. Diğer bir söyleyişle insanlar boş zamanlarını değerlendirmek için hekime gelmezler, bazı durumlarda böyle de olabilir ancak bu durum bile bireyin yalnızlığını paylaştığı dolayısıyla kendini kötü duygulanımlardan uzaklaştırmak için uyguladığı yöntemdir. Hasta birey için, sağlıklı olduğu duruma göre hastalığı süresince yitirdiklerinden başka, bir daha hiç üretici durumuna gelmemek durumu ile karşı karşıyadır. Bu koşullarda hasta için alım değeri doğrudan hastanın, insan olarak kendi kendi yaşamına biçtiği değer kadar olmalıdır, yani hastalığı süresince yitirdikleri (eksi değer) + iyileşemediği sürece yitireceği (artı değer) değerlerin toplamı kadardır. Eğer hasta birey için ölüm durumu da söz konusu ise öldükten sonra dünyaları bağışlasanız, tekrar dünyaya gelemeyeceği düşünüldüğünde, hekime başvuran sağlık alıcısı olarak hasta bireyin alacağı mal ya da hizmet olarak kendi sağlığına alım değeri olarak biçmesi gereken değer kendisidir. Çünkü kaybetmek üzere olduğu kendini, kazanmanın yolu olarak normal piyasa koşullarına göre herhangi bir malın değeri en az kendini üretim değeri kadardır, burada bireyin alacağı kendi sağlığı olduğuna göre kendi kendinin yeniden üretme süreci günümüzde ancak ve ancak sağlıklı olarak en uzun yaşama süreci olduğuna göre, kişi kendi sağlığını kazanabilmek için, kendini fedaya hazır olmalıdır. Öyleyse alıcı açısından sağlığın alım değeri, kendi varlığıdır.

                b-) Satıcı açısından değerin içeriği: satıcı için sattığı değer ( mal ya da hizmet) sattığı değerin yeniden üretiminde harcanacaklar, sunduğu toplumun bu değere olan gereksinimi, kendini yeniden üretiminde (yiyecek, içecek vb.) kullanacağı sırada harcadıkları, sattığı değeri geliştirmek için harcayacaklarını düşünüp, hesaplayarak ortalama bir değer saptamak yoluyla satma durumundadır. Sağlık alanında satıcı hekimdir. Hekim bu alanda üretimde bulunmakta ve sattığı değere karşı da bir istem olduğunu baştan kabul etmiştik. Satılan mal olarak sağlığın değerinin belirlenmesinde, üretici olan hekimin kendi için en temel gereksinimi olan yeme, içme dışında bir şey istemediğini varsayalım, yani hekim kendi için bir lokma, bir hırka isteyen dervişten fazlasını istemesin. (Ki gerçektede bu böyledir) Satılan mal olan sağlığın yeniden üretiminde hekim kendi sağlığını, zamanını, emeğini, parasını, gençliğini, umutlarını, insanlığını yitirmekte, kendini bu alana adamakla yitenlerin yittiğinin farkına bile varamamaktadır. Hekim kendi bireyselliğine zaman ayıramamakta başka insanlar için çok doğal olan adam kazıklama, dolandırıcılık, öldürme, para kazanma, iktidarı ele geçirme, diğerlerini sömürme, gelecekten bir şeyler bekleme isteklerini yitirmektedir. Hekim artık hekim olmanın dışında sıradan birey olma haklarını yitirmiştir, giderek sıradan insan bile olamaz. Topluma göre hekim, hastası dururken yemek yiyemez, tuvalete gidemez, sevişemez, izin alamaz, istirahat alamaz, para isteyemez, ırk ayrımı yapamaz, insanları gruplayamaz, siyasi görüşü olamaz, kendine kötülük eden kişiye iyi davranmak zorundadır....vb..., ayrıca herhangi bir anda göreve çağrılırsa da gitmek zorundadır yoksa ihmalcilikle suçlanır. Hekimin kendini yeniden üretim sürecinde istemesi gereken değerin dünyasal karşılığı olamayacağı açıktır.

                Sunulan mala (sağlığa) karşı toplumun gereksinimini tartışmak bile gereksizdir. Toplum zaten baştan hekimi bu alana yönlendirerek bu alandaki gereksinimini sağlayabilmek için kendi içinden bu fedaileri çıkartarak onları Hipokrat yemini ile şartlamış, kendi için bir şey istememelerini sağlamıştır.

                Gelelim geliştirme harcamalarına, bu aşamada da sağlık alanında gelişmelerin sınırsızlığı ve büyük ivmesini göze aldığımızda çok büyük yatırım sermayelerine gereksinim olduğunu söyleyebiliriz.

                Satım değeri olarak sağlığın hekim açısından maliyetinin karşılanması olanaksız duruma gelmektedir. Tüm yaşamını başkalarının sağlığına adayan hekimin yaptığı iş nedeniyle hiç bir çıkarı olmadığı gibi, çok büyük sağlık risklerine girişmekte, sürekli olarak hasta kişilerle karşı karşıya olması nedeniyle sürekli yaşam tehlikesi taşımaktadır, satış değeri olarak aldığı ise harcadıklarının karşısında devede kulak kalmaktadır.

                Sonuç; alıcı olan hasta açısından  sağlığının değeri kendi hayatı iken, satıcı olan hekim açısından sattığının değeri kendi hayatı olmakta dolayısıyla alım değeri ile satış değeri arasında özdeşlik kurulamamaktadır. Bu aşamada sağlığın değişim değeri olarak somut bir..................bulunamamaktadır, bundan yola çıkarak böyle bir değerin söz konusu bile edilmemesi gereğini söylüyorum. Buradan yanlış olarak sağlığın değerinin olmadığı gibi bir sonuç çıkarılamaz. Değişim değerinin günümüz koşullarına göre belirlenemeyeceği söylenebilir.

 

        4- Yeniden Üretim Sürecinde Kullanılabilir Olma:

                Herhangi bir alanda yeniden üretim sürecinde kullanılabilirlik demek, bir önceki üretim sürecinde üretilmiş olanın, kendinden sonrakilerin üretimleri için oluşturduğu kullanım ye da değişim değerinin o sürece katılabilirliğini anlatır. Örneğin fırıncı sattığı ekmeğin karşılığı olarak aldığı ücret ile aynı ekmeği yeniden üretirken kendini de yineden üreterek çalıştığı alandaki üretimin sürekliliğini sağlamış olur. Burada üretilmiş bulunan ekmek her seferinde aynı nitelikteki ekmek olarak üreten, alan, satan ve tüketen her seferinde aynı nitelikte aynı derecede katkıda bulunur. Her gün yenilenen ekmeğin kalitesi, kantitesi eş düzeydedir. (diğer koşullar sabit olduğunu varsaydığımızda)

                Önceki bölümde de kısmen değindiğimiz kendini yeniden üretebilirlikten farklı olarak üretilen ürün olan sağlığın yeniden üretim sürecinde kullanılabilirliğini inceleyeceğiz. Hekimin hasta üzerine anlıksal olarak üretmiş olduğu sağlığın, üreticinin sağlığı tekrar tekrar üretmesini olanaksız kılar. Hasta birey iyileşerek sağlığına kavuşmuş ise (?), yineden sağlık isteminde bulunamaz, aynı şekilde eğer hekim hastaya vermeyi düşündüğü sağlığı o kişi için tek kez üretebilir. Burada şahsın kendini tekrar tekrar hesta etmesi durumunu tartışmıyoruz. Eğer hasta birey, hekimin kendine satmış olduğu, kendi sağlığının değerini bilirse bir daha hastalanmamaya çalışırdı. Bu nedenle de bir kez hasta olan kişi bir kez iyileştirilmesi sonucunda o anda , o hastalığı için ancak o anlık sağlığını almış olur ki bu da hasta bireye o an için, o andaki hastalığı için ancak ve ancak bir kez sağlık satılabilineceğini gösterir. Bu durum farklı anlardaki, farklı hastalıklar durumunu kapsamaz. Şuna da dikkat edilmelidir ki farklı zamanlarda üretilen sağlık da farklı sağlıklardır. Aynı suda iki kez yıkanılamayacağı gibi, aynı sağlık da iki kez üretilemez. Bir üretilmiş bulunan sağlık bir daha aynı şekilde üretilemeyeceği gibi, bu üretilmiş bulunan sağlık kendini bir daha üretemez.

                Sonuç; hekimin hasta üzerinde ürettiği sağlık bir daha üretilememekte ve üretilmiş bulunan sağlık kendini yeniden üretememektedir. Böylece o an o kişi, o hastalık için o hekimin üretmiş bulunduğu sağlıklılık durumu son derece özgün olup, yalnız tek bir kez üretilebilme özelliğinde olduğundan, bir çeşit sanat eseri yapısındadır.

 

         5-Mesleki Saygınlık:

                Herhangi bir alanda yapılan çalışmalar sonucunda, o işi yapan kişi, yaptığı işten dolayı toplum içinde kendine yer edinir ve söz hakkı kazanır, protokolde yeri bulunur. Örneğin çöpçüyseniz yaptığınız uğraşı ki çöp toplamaktır, çöpçü olarak günlük yaşamda yeriniz (başta ya da sonda fark etmez) vardır, çöpler hakkında sizin bilginize başvurulur, her önüne gelen çöpçülük adına sizin yanınızda ahkam kesemez, adamı bozuverirsiniz, eğer yaşamda bulunduğunuz sıralamadan memnun değilseniz, sıralamanın değiştirilmesi için çabalayabilirsiniz. Bunun için her türlü alanda çabalayabilirsiniz, gerekirse kavga bile edersiniz. Tüm bunları yapmış bulunduğunuz mesleğe bağlı olarak, sizin kişiliğinizden bağımsız olarak, size saygı duyulmasına neden olur. Ayrıca çevresi ile iletişimi iyi, insanlarla kavga etmeyen bir kişiyseniz, bu durum kişiliğinize duyulan saygı ile de birleşerek, size duyulan saygınlığı artıracaktır.

                Hekimliğe gelindiğinde ise görünürde sanki saygınlık varmış gibi algılanır, ama kendi sağlığını bile koruyamamış, hastalanmış kişiler yanınıza gelerek kendi hastalığı hakkında beyanlarda bulunur, ukalalık yapar, sizin bilginizi ölçmeye çalışır, yeteneklerinizi tartışır, suçlar vb. Şimdi denilebilir ki doğal değilmi adamın kendi sağlığı, en iyisini aramak, bulmak hakkıdır, o da onu yapıyor. İlk bakışta böyle görünen durumu değerlendirelim. Bir, eğer bireyin sağlığı kendi için bu kadar önemli ise niye hasta olmadan önce gerekli önlemleri almamış ya da soruşturmamıştır, iki, eğer kendi hastalığı hakkında ve genel olarak sağlık hakkında bu kadar bilgili ise niye hekime başvurmaktadır, baksın başının çaresine, üç, eğer hastalık iyiletiminde herhangi bir becerisi varsa niye bu işi yapmamaktadır, tüm insanlık herhalde kendisine minnettar kalırdı, dört, hekimi neye dayanarak suçlamaktadır, insanın ölümlü yaratılmasının suçu hekimin değil, Tanrı’nındır, kaldı ki hiç bir hekim (şarlatanlar hariç) kesin başarıdan bahsetmez, kesin başarı olsaydı, ölümsüzlük olurdu. İşte tümüyle aynı nedenlerden dolayı hiç bir hekim ortaya çıkarak, hekimliğin en saygın olduğunu söyleyemez. Toplumun gözünde hekim tümü beyaz önlüklü, dünyasal sorunları olmayan ve olmaması gereken, talepleri olmayan ve olmaması gereken yaratıklardır. Günlük yaşama hekim olarak karışmanıza izin verilemez. Günlük siyasete karışmanız olanaksızdır, hekim olarak düşünceleriniz alınmak istenmez, sağlık alanı çok küçük bir alana hapsedilerek, diğer alanlara yayılmasına ve diğer alanları sağlığın alanına çekmesine olanak tanınmaz, çünkü eğer böyle olursa diğer alanların bulunduğu yer tüm çıplaklığı ile ortaya çıkarak, yalnız iktidar kavgası yaptıkları, kendilerini haklı çıkarmak içinde sağlık alanını ve hekimliği kullandıkları belirginleşecektir, onların artık söyleyecek sözleri olmadığı, şimdiye kadar yalnızca kendi çıkarları için çabaladıkları anlaşılacaktır. Tüm bu nedenlerle de hekimlik alanı bugün olduğu gibi sessiz, çekingen, korkak, ürkek olmalı, eğer biraz kendine güven duymaya başlarsa büyük suçlama ve karalama çabalarıyla bastırılmalıdır. Ayrıca hekimler kendilerine karşıda şartlandırılarak, kendi kendilerini yerici özeleştiriler yapmaya zorlanmalıdırlar. Böylece de kendine saldıranlara yaralandıkları takdirde yardıma hazır duruma gelmelidir. Bu kişiliksizleştirme süreci seçimle başlayıp, eğitimle desteklenmeli ve hekimlik sürdürüldüğü sürece de dozu giderek arttırılarak devam etmelidir. İnsan olma durumundan uzaklaştırılan hekimlerin bu nedenlerle de her önlerine gelenin oyuncağı olmalarına şaşırmamak gerekir. 

                Sonuç; hekimlikte ortaya çıktığı andan bugüne kadar belirgin olan onursuzluk ya da onur vb. kavramların oluşmaması idi. Bunun oluşması diğer insanların çıkarı için gerekliydi ve öyle de oldu. Ancak diğer alanların esiri olmaması gerekiyordu, bunu koruyamadı, çünkü gerçek yaşam çok acımasız olarak ve kişilerin egemenliği, iktidar hırsları ile yönetilmektedir. Hekimlik ise bu iktidarları yok edebilecek tek alandır. Yapmaları gereken görevlerini yerlerine getirdikleri takdirde, özerk olması durumunda gerçekleşebilir.

 

         6-Üretim Aracı Mülkiyeti:

                Her yapılan üretim, bazı araç, gereç kullanılarak yapılır. Hammadde bu üretim sürecine sokularak, işlenir ve ürün olarak tüketime sunulur. Ayakkabı imalinde ham deri alınır, işlenir, kalıplara sokulur, kesilir, dikilir, tabanı yapıştırılarak, tüketilmesi için piyasaya sunulur. Bu alanda daha çok sıradan bilgi ve kol gücü kullanılır. Bir diğer farklı alan olan kafa gücü kullanılan işlerde de birey kişisel deneyim ve bilgisini belli alanlarda yoğunlaştırarak kağıt, kalem ile bu birikimini düzenli şekilde aktarır ve piyasada tüketilmek üzere topluma sunar, buradaki üretim yoğunlaşmış birikimdir ve bu birikimler de aşılmak yoluyla tüketilir. Bunun yanı sıra kafa gücü kullanılan alanlarda çok uzun ömürlü üretimler bulunmaktadır.

                Hekimlikte ise hammadde hastadır, yoğunlaşmış sağlık bilgisini hasataya aktaran hekim onu sağlıklılaştırmaya uğraşır, tedavi uygulayarak hastayı sağlıklıya dönüştürmeye çalışır. Bu işlemler daha öncede değinildiği gibi net üretim sonucu gerçekleşmez, burada kol ya da kafa gücü zorlayıcı olarak değil, önerici olarak aktarılır ve bireyin kendi sağlığını kazanmasına çalışılır. Bu nedenle sonuçta hekimin yaptığı bir şey yokmuş gibi görünür. Aslında hasta, hekimin hem hammaddesi hem de üretim aracıdır, hasta olmadan hekim üretime başlayamayacağı gibi üzerinde bilgisini uygulayacağı, kendi geçimini sağlayacağı bir araçtır da, çünkü yapılan dönüştürme işlemidir, hasta sağlama dönüştürülür. Ve dönüşüm gerçekleştiği anda hekim üretim aracını yitirmiş olur. Hasta bu üretim sürecinden ya ölerek çıkar, ya hastalık durumu sürmektedir ama hastanın yaşamını fazlaca etkilememektedir ve hekime gitmeyi reddetmektedir, ya da sağlığına kavuşur. Bu durumların her birinde hasta, hekim ilişkisi kesintiye uğramıştır ve olay hekimin zararına olarak gelişmiştir. Hastanın bu durumu sonucunda da hekim üretim aracı üzerindeki egemenliğini yitirmektedir. Ayrıca bu üretim aracı ile üretmiş olduğu üretiminde üzerindeki hakimiyeti kaybolmaktadır. Hekim istese de, istemese de hastaya sağlık vermek için uğraşacak ve onun uğraşısı sonucunda ortaya çıkan sağlıklı birey, yaşamını dilediği şekilde yönlendirebilecek, kendi yaşamını sona erdirebilecek (intahar), ya da bu sağlıklı yaşamı kullanarak bir başka yaşamı yok edebilecek, ya da herhangi biri ya da olay sonucu büyük bir uğraşı sonucu kurtarılan yaşamı yok edebileceklerdir. Ve tüm bu gelişmeler sırasında hekime olaya seyirci olmak düşecektir. Halbuki insana egemenlik duygusunu veren üretim aracına, dolayısıyla da üretimine sahip olma durumudur. Hekimin elinden alınan yetkisizlik sonucunda artık hekim gündelik yaşamdan kopacak, egemenliğini yitirecek, onun, bunu elinde oyuncak durumuna düşecektir.

                Sonuç; her alanda işleyen çalışma özgürlüğü, sağlık alanına gelince işlemeyecek, üstelik oluşturulan üretimi kullanma gücü başkalarının eline bırakılacaktır. Hasta iken iyileşen birey, hekimin elinin emeği, alnının terini istediği gibi kullanacak olan kişilerin, kurumların etkisi altına girerek, savaşlarda yok edilecek, zehirli gazlarla zehirlenecek, sağlığını yok etmek için ellerinden geleni esirgemeyeceklerdir. Hekime ise savaşta, ölmeye gidecek bireye sağlam raporu vermek düşecektir.

 

 

         7-Ardaşık Üretim:

                Üretilen sağlığın, yeniden üretim sürecinde kullanılırlığını incelediğimiz bölümde de belirttiğimiz gibi o an, kişi ve o hastalık için ilk ve tek kez üretilmiş bulunan sağlık, son derecede öznel, kişisel ve yinelenemezdir. Bunun da nedeni aynı kişi, aynı hastalığa yakalanmış bile olsa, aynı zamanda yaşının da ilerlemesi sonucunda, uygulanacak tedavi ile elde edilebileceği sağlık aynı olmayacaktır. Yine daha önce belirttiğimiz mutlak sağlık kavramının oluşmaması nedeniyle zaman içinde elde edilen sağlık bir öncekine göre daha kötü, ama bulunulan konuma göre en iyi sağlık olacaktır. Tümüyle insanoğlunun ölümlülüğünden kaynaklanan bu durum sonucunda da sağlık alanında ardaşık olarak aynı kalite ve kantidede, tekrar ve tekrar elde edilebinecek sağlık faklı olacaktır. Zaman içinde, kişiler arasında, hastalıkların çeşitliliğine bağlı olarak değişkenlik gösteren bu üretim farklılığı da sağlık alanında eş düzeyde yinelenen üretimi olanaksız kılacağından, ardaşık üretimi olanaksız kılacaktır.

                Diğer çalışma alanlarında ise zamanın ve diğer koşulların belirleyiciliği bu kadar etkin değildir. Bu alanlardaki üretimde yalnızca bir miktar kalite farklılığına yol açan olaylar, teknolojik gelişmelerin ışığında belkide giderek artan etkinlikte sürmektedir. Yapılmakta olan üretim her zaman yapılanın aynısı olarak (nitelikçe) sürdürülebilmekte, bu durum da ardışık üretimin olanaklı olmasına yol açmaktadır.

                Sonuç; sağlık alanında yapılan üretim özel yapısı nedeniyle hiç bir zaman aynı yapıda olmayıp, tümüyle kişisel, öznel yapı taşımaktadır. Bu bir kez oluşabilirlik durumu da hekimlikte ardışık üretimi olanaksız kılmakta, her hastaya, her değişik zaman birimi içinde ve hatta hekimden hekime değişen sağlıklılık üretimi oluşmasına neden olmaktadır. Bu durum diğer işlerde çalışanlarca algılanma güçlüğü ile karşılandığından sağlık alanı ve hekimler sürekli eleştirilmekte, sürekli özeleştiri uygulamalarına neden olmaktadır.

 

                8-Yapılan İşe ve Üretime Olan Güven:

                Gündelik yaşantımız sırasında sağlık dışındaki tüm üretim alanlarında yapılmakta olan işlere ve yapılmış olan üretime büyük bir güven duyulmakta, insanlar tarafından sorgulanmadan, yaşamları içine sokulmaktadır. Sağlık alanında ise hekimlere karşı büyük bir güvensizlik hüküm sürmekte hemen her zaman hekimlerden bir açıklama beklenmektedir. İnsanların hekimliğe yöneltilmiş bulunan paranoyalarının nedenlerini araştırmak gerekir. Sürekli kazalar, ölümler, sakatlıklar vb. olmasına rağmen insan herhangi bir taşıtla yolculuk etmekte kendisi için herhangi bir sakınca görmemektedir. Yalnızca kazanın nedenlerini araştırmakta, suçlular bulunulması istenmektedir. Oysa asıl suçlular bellidir, yetersiz teknoloji ile üretilen, kaza yapma olasılığı bulunan taşıtlar üretilmektedir. Burada insanlar yalnızca aracıdır. Dünya koşullarına uygun araç yapılana kadar, hiç kaza yapmayacak araç üretilene kadar araç trafiğinin yasaklanması gerekmektedir. Çünkü sağlık alanında böyle olmaktadır. Kaldı ki insanın üreticisi de hekim değildir. İnsanlık hatalı (ölümlü) üretilmiştir. Burada hekimin bireysel suçu bulunmamaktadır. Yapılan her tedavi hastanın iyiliği için gerçekleştirilmektedir. Şu söylenebilir, yapılan tedaviler insanın yeterince iyileşmesini sağlayamıyor, ona ölümsüzlük sağlıyamıyor, mutlak sağlık veremiyor, iyi güzel de böyle bir şey olduğunda kim söyledi ki, hangi hasta diyebilir ki ben ölümsüzdüm ve hastalık durumum ortadan kalkarsa yineden eski durumuma döneceğim ya da hangi hekim diyebilir “benim, uyguladığım yöntemler sonucunda hastalar hiç ölmeyeceklerdir”, bu türdeki yaklaşımlar ancak şarlatanlıkla olanaklıdır. Hekimlik yaşamın diğer herhangi alanı gibi şarlatanlıkla değil ancak yetkili bilgiyle donatılarak hastaya yaklaşır ve ona kesin garantiler değil, daha iyi olabilecek olasılıklar sunar. Her nedense insanlar hekimliğe tanrılık özelliklerini yakıştırır, ama her hekim de bu tanrılıktan olanaklar ölçüsünde uzaklaşmaya çalışır.

                Şimdi bir örnekleme yapacağız, hekim ile bakkalı özdeşleştireceğiz, hekim sağlık satıyor, bakkal yağ satıyor, hekime sağlıksız kişi (hasta), bakkalla yağsız kişi başvurmaktadır. Bu kişilerin alacakları ürüne yaklaşımlarını değerlendirelim. Öncelikle hekime başvuran kişi hekimden güleryüz beklediğini söyleyecektir, sonra hekimin kendisi ile ilgilenmesini, kendini muayene etmesini, testler yapmasını, tanı koymasını, tedavi uygulamasını, bunu uygulayabilmesi için kendini inandırmasını, uyguladıkları sonucunda iyileşmezse tekrar tekrar değerlendirmesini ve eğer ölürse bunun sorumluluğunu üstlenmesini, hastaya yaptığı her hareket karşılığında açıklama yapmaya hazır olmasını isteyecektir. Gelelim yağ alıcısına, bu kişi bakkaldan güler yüz istemeyecektir, kendisi ile ilgilenmesinde istediği yağı alabilmektir, yağı almak için bunun yağ olduğunu bakkaldan kanıtlamasını istememektedir, yalnızca bakkalın eliyle uzatmış olduğu yağı almak yeterlidir, bu kadar güvence yeterlidir, yağın yağ olduğunu kanıtlamasını istemediği gibi, yağın kendine yararlı olup olmadığının kanıtlanmasını istemez, ayrıca yağın içinde istemediği birtakım maddeler olup olmadığını araştırmaz, aldığı yağı kullandıktan sonra bunun yan etkilerinden onu sorumlu tutmaz, beklediğini bulamayınca tekrar tekrar bakkala giderek yağı değiştirmesini ya da yenisini vermesini istemez. Üstelik bakkal bu işi yapabilmek için uzunca eğitim sürecinden de geçmemiştir ve yalnızca ben bakkalım diyerek ortaya çıkması yeterlidir, ondan özeleştiri yapması beklenemez, kendi meslekdaşlarını eleştirmesi istenmez, çünkü onunki bir ticarethanedir ve amacı da bellidir para kazanacaktır, üstelik herhangi bir sorumluluk üstlenmesi gerekmez, sonuçta yağı o üretmemiştir ki, olay insanlar arasındaki gizli anlaşma ile yaygınlaştırılarak, eğer suç varsa tüm topluma paylaştırılmıştır böylece de kimse ortaya çıkarak burada bir suç olduğunu, suçluların yakalanması gerektiğinden bahsetmez.

                İşte bakkal, hekim özdeşleştirmesinin bizi getirdiği nokta budur. Yukarıda saydığımız konularda sıradan işler için istenmeyen bir takım istekler hekimlerden isteniyor ve sorumluluk altında bırakılıyorlarsa, o zaman sorumluluklarının gerektirdiği yetkilerin de hekimlere tanınması gerekmektedir. Çünkü hekimler sonuçta para kazanmak, kişisel çıkar elde etmek vb. gibi sıradan insanların yaptığı uğraşılardan uzak kalıyorlar ve diğer kişilerin, tanrının imalat hataları ile uğraşmak, sorumluluklarını paylaşmak zorunda bırakılıyorlar.

                Sonuç; Yaşamın her alanında verilen hizmete ve yapılan üretime insanlarca büyük bir güven duyulduğu halde, tüm bunlara en çok gereksinim duyulan alan olan hekimlik için de bunları beklemek gerekirken olmadığını görmüş bulunuyoruz.

 

                SONUÇ :

                Buraya kadar anlattıklarımızın değerlendirilmesine ve eğer varsa isteneceklerin belirlenmesine ulaşmış bulunuyoruz. Sağlık alanın uygulaması olan hekimlikte bugün anlaşılan anlamıyla herhangi bir üretim söz konusu değildir, ancak bir şeylerin yapıldığı da su götürmez, o da sağlıklılığın üretimidir ki, diğer herhangi alandaki üretim ile karşılaştırma kabul etmez, elde edilen ürün, üretimin yapısı, değerinin belirlenememesi gibi özellikler onu hasta kadar olduğu, hekim içinde çok özel konuma getirmektedir.

                Hekimliğin bulunduğu çok özel konum nedeniyle ve insanların da istemiş olduğu şekliyle uygulanabilmesi bir takım özel yetkilerle donatılması gereği doğmaktadır. Ötenazi kuramcıları dışındaki hiç bir hekim hastasının daha kötü olması, ölmesi için herhangi bir çaba sarfetmez, kaldı ki günümüzde bu bile tartışılır duruma gelmiştir. Ve sıradan insanlarca çok kolay uygulanabilmektedir, kendilerince çok yaşlı buldukları, iyileşemeyeceğini düşündükleri hastaları ölüme terk etmektedirler, öldü de kurtuldu diyebilmektedirler. Böyle bir şey yapılacaksa bile bunun bireylerin tercihine bırakılamayacağı açıktır.

                Yine sağlık alanında istem yaratılmasının olanaklı olmadığını, zaten gerek de olmadığını gördük, ancak bu durum sağlığı gündem dışı bırakmamalıdır. Sağlığın göreceli tanımının sürekli ilerletilmesi ve olanaklı olduğu ölçüde mutlak sağlığa (tam iyilik durumuna-ölümsüzlüğe) yaklaştırılması gerektiği tartışılmaz, buna bağlı olarak sağlığı günlük yaşamdan kopartmaktansa, günlük yaşama hakim kılmaya çalışılması gerekmektedir, doğaldır ki bunu söylerken insanların gerçekten sağlıklı olmak istediklerini varsayıyoruz. Ama eğer insanoğlu sağlıklı olmak istemiyorsa, o zaman zaten hekimden herhangi bir şey de beklememek gerektiği ve gereksiz sorumluluklar altına sokulmaması gerekmektedir. Nasıl ki manzara seyredicisinden herhangi bir şey beklenmiyorsa, hekimden de bir şey beklenmemelidir. Bu durumda hekimlik de ancak bireysel istek ile oluşabilecek, etliye sütlüye karışmayacak yalnızca hobi olarak sürdürmek isteyenlerce sürdürülecektir, hem kimsenin de bu kişilerden herhangi bir beklentisi olmayacaktır.

                Yok eğer hekimlik toplum tarafından istenen bir durum ise yine toplum için ve hekimliğin istediği şekliyle uygulanabilmesi için, hekimliğe sosyo-ekonomik, politik özerklik, bağımsızlık ve yetki tanınması zorunluluktur. Ancak bu koşullarla hekimlik diğer insanların da istediği şekliyle, hekimliğin de arzulandığı gibi uygulama konumuna kavuşabilecektir. Dünyanın yeniden şekillenmesi olanaklı olacak, mutlak sağlığa doğru adımlar atılacaktır.

                Son olarak yazmış bulunduğumuz makaleden çıkarılabilecek bazı hükümleri alt alta sıralayarak bitireceğiz.

 

                1- Hekimlik, herhangi, sıradan bir meslek değildir.

                2- Hekimin ürettiği sağlık, sıradan bir meta üretimi değildir.

                3- Bu alanda yapılan ürün karşı istem oluşması ve oluşturulması beklenemez.

                4- Yapılan hizmetin ücret karşılığı yoktur. Dolayısıyla her hangi bir kurum adına ve herhangi bir ücret karşılığı yapılamaz.

                5- Hekim de insan olduğu için ve öncelikle kendi sağlığını sürdürebilmesi için bazı şeylere gereksinimi vardır.

                6-Hekimden beklenen hizmetin özelliği nedeniyle bu gereksinimler toplumun içinden, herhangi bir kurum vb. aracılığı ile değil, hekimliğin yeniden örgütlenmesi yoluyla doğrudan sağlanmalıdır.

                7- Yaşamın sağlıkla ilgili her alanında hekime söz hakkı tanınmalı, bu konularda sağlığa en uygunun yapılmasını diğer insan ve kurumlar üstlenmelidir.

                8- Hekime yaşam ile ilgili yetkiler verilmelidir. Ya da yaptıklarından sorumlu tutulmamalıdır.

 Ankara - 5 Eylül 1989                                                                                              Dr. Ahmet Haki TÜRKDEMİR

SAGLIK FELSEFESINE GIRIS

SAĞLIK FELSEFESİNE GİRİŞ

 

                Yaşanılan dünyanın değerlendirilmesi yapılırken sürekli olarak varolan, bize verildiği şekliyle tanımlamalara kalkışmakta, bunun sonucunda da ancak tanımların tanımını yapmaya çalışmaktayız. Sonrasında da yineden tanımların içeriklerini ortaya çıkarmaya uğraşırız, bu kısır döngüden çıkmaya çalışanları da verili olanı (düzeni) yıkmaya teşebbüs etmekle suçlarız. Aslında insanlık tarihi sürekli olarak benzer karşı çıkışları, dünyanın yeniden ve yineden değerlendirilmesi çabalarını içerir. Bu karşı çıkışlardır ki insanın gözüne yeni ufuklar açar, değerlendirilmesi gereken yeni kavramlar ortaya koyar ve eğer söz konusu olan ilerleme denilen kavramsa bunu sağlar. Yalnızca bu konu bile ayrıntılı tartışmalara yol açacağına inanıyorum, ancak benim tartışmak isediğim bu değil, yine de konuyla ilgili tartışmaları ayrıca ele almak istiyorum.

                İşte bu nedenle uygarlık denildiğinde insanlığın bugün erişilebilen en üst düzey olarak yerleşik toplum düzeni, insanlık (uygarlık) tarihi denildiğinde de, yine bu düzene ulaşılma aşamalarının belirlenebilen tarihsel sıralamalar şeklinde ortaya koymaya, buradan da insanın geleceği açısından kestirilebilir, belirlenebilir, giderek karşı çıkılamaz kurallar bütünü oluşturulmaya, değişiklikleri baştan reddetme yolları bulunmaya çalışılmaktadır. Bu uğraşılar sırasında da olanaklar ölçüsünde somut, değişmez,kaçınılamaz, tartışılamaz verilere dayanmaya çalışmış, çıkarımlarının doğruluğunu verilenin kesinliği ile kanıtlamaya uğraşmış, tüm bunlara rağmen bile bir yere gelindiğinde açıklanamaza ulaştığını görerek soyut kavramlar yaratmaya ve bunlara olağanüstü değer, güç vererek mutlak egemen düzeyine ulaştırmıştır. Örneğin, niye başkalarına iyi davranmak zorundayız, dünyanın yok olmasından neden sakınmalıyız ya da niçin intihar etmemeliyiz türünden çoğaltılabilen sorulara verilen gerekçeli karar, gerekçesiz biçimde dinsel, sosyal, politik, ekonomik alanlarda bulunulmaya çalışılmıştır, en sonunda da insancıllık (hümanizm) düşüncesi gibi tümüyle soyut bir kavramla da doruğuna ulaşmıştır. Her konuda kanıtlar isteyen insanoğlu bu konuda mistisizme daha eğilimli olmuştur.

                Benim de yapacağım yine benzer olmakla birlikte, daha çok bu yanıtlanmaktan korkulan alanlara girmeyi de sağlayacağını sanıyorum. Bununla birlikte baştan eleştirmiş olduğum verili durumlardan daha fazlasına ben de sahip değilim, fakat verili olanlara ve değişmez doğrulara da çokca güvenmediğimi, eleştirdiğimi, değişik olarak yorumlamaya çalıştığımı sanıyorum okuyucular ayırt edeceklerdir. Üstelik bunların sonuçlarına, ne kadar kötü olursa olsun katlanmaya hazırım, okuyucuyu da uyarmam gerek. Sonuna kadar sabredebilenler bunun beklendiği kadar kötü olmadığını da görebilirler.

                Bu denememizde izleyeceğimiz sıralama ise şöyle, öncelikle şu ana kadar ki düşün dünyasını belirlemeye çalışacağız, bundan beklentimiz soyut değerlendirmeler içerdiğini söylediğimiz bu felsefeleri belirleyip, daha sonrasında farklı bir düşünce ileri sürüp, sürmediğimizi görebilmek, ikinci olarak insanın tarihsel gelişimini gözlemleyerek, sağlığın bunun içindeki yerini görmeye çalışmak ve belki de tarihçilere belgeleri yeniden değerlendirme fırsatı sağlamış olmak (her ne kadar tarih yalnızca olguları saptamak olsa bile, yeni bir görüş köşeye atılmış olanın yeniden değerlendirilmesini sağlayabilir.), üçüncü olarak da sağlık dünya görüşünü (ideolojisini) kesin hatlarıyla tartışmaya sunmak olacaktır.

 

                                                                                                                                                                           18.09.1989

                                                                                                                                                                               Ankara.

 

I-DÜŞÜN DÜNYASI

 

                Dünyayı bir bütün olarak değerlendirmeye yönelik, insanoğlunun kurgusal olarak oluşturmaya çabaladığı düşünce sistemlerini değerlendireceğimiz bu bölümde, varmayı düşündüğümüz yer hiçbirinin sonul amaç yönünden birbirlerinden çok da farklı olmadıklarını göstermeye çalışmak olacak. Aslında çok kapsamlı olması gereken bu bölümü olanak olduğu ölçüde kısa kesmeye çalışacağım.

                Genel sınıflama açısından düşünce sistemleri:

                A-Geçmişçilik ya da gelenekselcilik; dediğim sistemlerde savunulan var olanın, olması gereken olduğu ve en doğru şekilde geliştiği, işte sırf bu nedenle şu ana kadar ki oluşan eğilimin olduğu gibi korunması gerekliliğine dayanan görüşleri içermektedir. Başlangıç ve sona erme hakkında fazlaca tez ileri sürmemektedirler.

                B- Yok oluşçuluk, anlamsızcılık; görüşlerinde ise gelişmelerin aslında birbilerinden farklı olmadıkları, bunları, bunların olmasının ya da olmamasının anlamı bulunmadığı, başlangıcın ve sonun da zaten herhangi bir anlam yüklenmesinin gereksizliği üzerine tezlerden oluşmaktadır.

                C- Gelecekçilik, değişmecilik; ise en çok rağbet bulmuş olup, kendi kurgularına göre bir gelişim çizgisi saptayarak, sonuçta tüm dünyaya hakim olmaları gerekliliğine varan ve insanlara cennetler, cehennemler vaat eden kurgulardan oluşmaktadır. (1) Özdekçi, (2) Tinci diye iki alt gruba ayrılır.

                Bu yapılanların tümünü incelediğimizde, en çok sözü edilen kavramlar iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin olduğunu, çıkarımların bu ikiliklere dayandırıldığını, her bir dünya görüşü açısından sığınılacak nokta olarak kendilerinin iyi, doğru, güzel diğerlerinin ise kötü, yalnış ve çirkin olması gerekirliliği kanıtlamaya bence birer totoloji olarak çalışmıştır. Eğer kişi başlangıçta kendi görüşünün haklılığına inanarak başlıyor ve diğerlerine bütün olumsuzlukları yükledikten sonra da buna dayanarak kendi görüşünü kanıtladığını ileri sürüyorsa burada kanıtlanmış birşey göremiyorum.

                Bunun ayırdına varan felsefeciler ek kanıtlamalar oluşturmak için diğer pek çok alanı kendilerine kanıt olarak almış, buralardaki kendi görüşlerine uygun düşen şeyleri görüşlerini kanıtlayan birer kehanet olarak sunmuşlardır. İşte kullanılan alanlardan biri ve en sık başvurulanı da sağlık alanı olmuştur. Ancak nedense kimse bu kaynak olarak gösterilen alanı başlıbaşına bir değerlendirme alanı olarak almamıştır.

 22.09.1989 Ankara-02.15

DUNYAYA BAKIS

SAĞLIK AÇISINDAN DÜNYANIN GÖRÜNÜŞÜNÜN BELİRLENMESİ

 

                İnsanoğlunun kendini diğer canlılardan ayırmasının nedenleri üzerine fizyolojik, psikolojik, bilimsel pek çok açıklama kuramları geliştirilmiştir. Ama niye insan kendini diğer tüm canlılardan ayırmıştır? Ayırmalımıdır? Ayrım nelere dayanmaktadır? Neden karıncalar, karınca egemenliği kurmaya çalışmamışlardır? Ya da çalışmışlar da başarısız mı kalmışlar, yoksa buna gerek bile duymamışlar mı? Tüm bunların yanıtı için seçilmişlik yeterli bir yanıt getirebilir mi? Ya da bütün olanlar olasılık rakamlarından mı oluşmaktadır? Yaşamak için gerekli olanlar varken değişime neden olan şey neydi?

                Sorular bilinen, en azından bilinebilir olan sorulardır. İnsanları da binlerce yıldan bu yan uğraştırmış olan sorulardır. Ancak bu soruları atlayarak doğrudan egemenlik kavramına da girebiliriz, bu da bizi şu ana kadar olan iktidar kavgasının içine sürükler. Ama bence bu kavganın  içine sürüklenmeden önce yanıtlanması gereken başlangıçta sorduğumuz sorulardır. Böylece konulmuş bulunan kuralların gerekliliğini, gereksizliğini, uygulanırlılığını görebilir, karanlıkta birbirimizle dalaşmaktan bir miktar kurtulabiliriz. Kendi koyduğumuz kuralların geçerliliğini ya da anlamsızlığını anlayabiliriz.

                Şimdi başlangıca dönmeye, kurgusal bir dünya kurmaya hazırlanalım. Dünya varolmuş ve üzerinde de çeşitli canlılar bulunuyor olsun. İlk karşı çıkışları duyar gibi oluyorum, dünya nasıl var oldu, kim ya da ne tarafından, hangi gerekçeyle oluşturuldu? Şimdilik bu soru benim konum değil, kendime bir başlangıç seçmeliyim ve öyle de yapıyorum. Bu soruya bilimsel ya da bilim dışı bir yanıt verebiliriz, ancak verdiğimiz yanıt şu ana kadar içinde bulunduğumuz etkileşimlerin ürünü olacaktır, bu nedenle de vereceğimiz yanıt ne olursa olsun yalnızca dogma olarak kalmaya mahkumdur, halbuki benim istediğim önyargılardan uzak, gerçekliği olabilen yanıtlar bulmaktır.

                Başlangıç varsayımımıza göre dünya oluşmuş ve üzerinde insanoğlunun da bulunduğu canlılar kitlesi bir bütün olarak yaşamaktadır. Canlı olanları cansız olanlardan ayıran özellikleri hareket yetenekleri, üreyebilmeleri, değişik koşullara kendilerince uyum sağlayabilmeleri, yaşam denilen süreç boyunca yapı değiştirmeleri ve bu yapı değişimini belli, kendini aşmaya yönelik olarak sürdürmeleri olmaktadır. Son söylediğimizi açalım. Kavak ağacının boy atması ile kaya parçasının parçalanması arasındaki yaşamsal faaliyet açısından fark varmıdır? İşte bu sorunun yanıtını bulmak için çalışmalarımızı yoğunlaştırdığımızda ve aynı zamanda içgüdüsel olarak farklılığın olduğunu söyleyebiliyoruz. Parçalanmakta olan kaya, giderek güç yitimine uğramaktayken, büyümekte olan kavak ağacı güç kazanmaktadır. Üstelik büyüme süreci olarak adlandırdığımız süreç sona erdiğinde ya da kavak ağacı öldüğünde aynen parçalanmakta olan kaya gibi bir tür ortak olarak kabul edebileceğimiz nesneye, toprağa dönüşmektedir, ancak gelişme sürecinin sürdüğü zaman boyutunda kavak sürekli güç kazanmaktadır. Doğal olarak bu süreç boyunca yok oluşun gündem dışı olduğunu söylemekteyim. Ancak canlılık denilen kavram nesnede bulunduğu sürece, o nesnenin değişik ortamlar içinde bütünlüğünü korur biçimde, yeteneklerini sürdürebilmesi, geliştirebilmesini anlamak gerektiğini ileri sürmekteyiz. Parçalanan kaya ise giderek kendinden farklı nesnelere dönüşmektedir, sonunda ise topraklaşmaktadır. Canlılar içinde sonunda topraklaşma söz konusu olmakla birlikte, ölmüş bulunan canlı artık canlı grubunda sayılmamaktadır. Canlının cansızdan ayrılması için işte bu durumu kullanıyoruz, kendini diğerlerinden ayıran, farklı olan canlı, bunu farklı şekillerde kendi için yapan farklı bir canlı türü olmaktadır. Yaşanılan ortamdan kendini ayırarak bir bütün olarak varlığını koruyabilen cansız nesne canlılık kazanmaktadır. Yaptığımız canlılık tanımında yinelenilebirlik bulunmadığı görülecektir. Zaten bu tanımın da diğerlerinden farklı yanı budur, günümüzde canlılığın kavranma şekli değişerek yinelenir olmaktan çıkıp, yenilenir olmaya başladığı görülmektedir. Demek istediğimiz şu ki artık canlılık demek üreyebilir olmak değil, varlığını sürdürebilmek için kendini yenileyebilir olmaktır, diyoruz. Kendini yenilemeyen nesne ise cansızdan çok farklı olmayan, cansız nesneler sınıflamasına dahil edilmeye başlanmıştır.

                Yeni canlılık kavramı tanımı yapmamızın anlamı olarak söyleyeceğimiz şey, değişen dünya görüşlerinin bugün için ulaştığı noktayı saptayabilmek ve buradan yola çıkarak yeni bir dünya görüşü ortaya çıkartılıp, çıkartılamayacağını saptamak yollarını bulmaya çalışmak olacaktır.

                Günümüze kadar yinelenir olmaya dayanan canlılık görüşünün egemenliği altındaki insanoğlunun ulaştığı nokta, bu görüşün altında gelecek güzel günler için çabalamak olmaktan çıkmış, şimdi ve hemen yaşamak olmaya başlamıştır. Artık gelecek için kendini feda etme düşüncesi yalnızca hoş bir duygulanım olmaya mahkum olmuştur. Ancak bu demek değil ki ben merkezli bir dünya anlayışı egemenliği kurulmakta, tersine insandaki bu düşünce tarzı değişimi sonucunda, artık insan kendini yenileyerek varlığını sürdürebilmenin yollarını aramaya başlamış olmaktadır. Bu ise dünya kaynaklarının kişi yaşadığı sürece sonsuz kullanımı ile eş anlamlı olmaktadır. Aradaki tek fark insanın, ölümsüzlük düşüne yakınlaşması olmaktadır. Birey kendi olarak, gelecekte kendi neslini sürdürecekler için değil, doğrudan kendisi için var olmanın yollarını aramaya başlamıştır. Bu ise ütopyaların sonu anlamına gelmektedir.

                Aradaki temel düşünce farklılığı başkaları için çalışmaktan, kendi için çalışmaya dönüşmek olmaktadır. Kişi, yine gelecek için çalışıyor ama bu kendisinin göremeyeceği soyut bir dünya hayali olmaktan çıkıp kendi için yeni dünya oluşturmaya dönüşüyor. Buna göre gelecek kavramı varlığını koruyor, ancak ulaşılmaz olmaktan çıkıyor. Artık kişi kendinden olanların varlığını sürdürebilmesi, dolaylı olarak kendi varlığını sürdürebilmek demek olan soyut canlılık anlayışını bırakıyor, doğrudan kendi varlığını sürdürebilme yollarını araştırmaya başlıyor.

                Ve işte doğrudan bireyin varlığını sürdürebilmesi aşamasına gelindiğinde, buna ilk anda yardımcı olan, ikincil düşünce olarak, daha önce aktardığımız, sağlık anlayışının gelişmesi yardımcı olmaktadır. Bireyin varlığını sürdürebilmesinin ilk ve en temel yolu olan sağlığının sağlanabilmesi için gerekli önlemler bulunmaya çalışılırken, neyin sağlıklı olduğunun bulunması gerekiyordu. Yani sağlığın tanımının yapılmasıydı, tam iyilik hali olarak tanımlanmaya başlanan sağlık anlayışı gündeme getirildiğinde, başlangıcında bilinçli olarak fark edilmeyen bir nokta dikkati çekmekteydi. Tam iyilik hali ancak ölümsüzlük durumunda olanaklı olmaktadır. O halde ya sağlığın tanımının değiştirilmesi gerekir ya da bu tanımın doğrultusunda yaşamın yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir.

                Sağlığın tanımının değiştirlmesi sağlık kavramının ortadan kaldırılması demek olduğuna göre, çünkü eğer sağlık insanın bulunduğu konumu korumasını en azından sağlamayacaksa hiç bir anlam taşımamaktadır. Üstelik bu tanımlama doğrultusunda pek çok adımlar atılmış bulunduğuna göre, aslında değiştirilmesi gereken, şu ana kadar var olan dünyanın kavranması görüşleri olduğu ortaya çıkmaktadır. Yani soyut kavramlar doğrultusunda insanlığın yönlendirilmesinden çok somut gerçekliği de içinde taşımakta olan ölümsüzlük kavramının gerçekleştirilmesi yolunda adımların hızlandırılması gerekmektedir. Çünkü bireyin yaşam süresinde belirgin artışlar sağlanmış olmasına karşın, ölümsüzlüğe gidilen yolda daha atılması gereken pek çok yol bulunmaktadır.

                Bu atılması gereken adımları bir çoğu doğrudan bireysel sağlık alanında olmakla birlikte yazımızın başlığında da belirtmiş bulunduğumuz dünya görüşünün oluşturulması bu yönde atılacak somut adımları hızlandırmakta büyük etkilerde bulunacaktır. Niçin sağlık dünya görüşü oluşturulmalıdır sorusuna verilecek en düzgün yanıt bireyin yaşaması için mutlaka çevreye gereksinimi olduğudur. Ancak bu kabul edildikten sonra nasıl bir dünya görüşü belirlenebilir. Öncelikle yaşamın bir bütün olduğu genel kabul görmelidir. Bunun üzerine gerekmeyenlerin saptanmasına geçilebilir, yine bu anda da saptamaların yapılmasında çok dikkatli olmak gereklidir ve bu saptamaların yapılmasını sağlık alanı dışındaki bir varlığa bırakamayız. Nasıl ki hastalandığımızda güvendiğimiz kişilerden öğüt almaktaysak, üstelik bu güveni sağlaması için bu kişilerden aşırı fedakarlık beklemekteysek, aynı şekilde yaşam için gereklilerin saptanmasında da benzer bir yöntemin uygulanmasını savunmak durumundayız demektir. Yaşamımızın yönlendirilmesini rastgele kişilerin ellerine bırakamayız, her ne kadar bu kişiler bizler tarafından seçilmiş olsalarda bu kişiler sağlık dünya görüşüne sahip bulunmadıklarından ya bunun eğitim sürecinden geçmiş olmalarını istemeliyiz ya da bu süreçten geçen kişilerin sözünden çıkmayan kişiler olmalarını sağlamak durumundayız demektir. Yapay olarak uzmanlaştıkları alanların hekimleri olarak kendilerini tanımlayanlara da bu erki terk edemeyiz, çünkü bu kişiler her ne kadar kendilerini bu yönde tanımlamaktaysalar da eğilimleri bulundukları konumları kendi görüşleri yönünde yönlendirmek için araç olarak kullanmak doğrultusunda olmaktadır, çünkü bu kişiler yaptıklarını hekim anlayışı ile gerçekleştirmemektedirler. Sanayici hep sanayici olarak kalmakta, işçi hep işçi bulunmakta, memur memur olarak davranmakta mühendis için ise çalışmakta bulunduğu alanda en çok verimi elde etmek hedeflenmektedir. Oysa sağlık alanında benzer yönde art düşüncelerin hakimiyetinin bulunduğunu söylemiş olsak bile bu durum tüm hem istenir olmalı, hem de istenir olmasa bile sonuçta tüm insanların yararına işlemektedir.

                Yanıtlaması gereken çok önemli bir sorun da sağlığın nerede başlayıp, nerede bittiğidir. Eğer bu soruya kesin bir yanıt bulabilirsek hem sağlık alanında çalışanların konumlarını ve yerlerini saptama olanağını bulabiliriz, hem de diğer insanlar yönünden yapmaları gerekenlerin neler olduğunun saptanmasını sağlayabiliriz. Konun ilk yönü yalnızca bu alanda çalışanları ilgilendirirken, ikinci yönü konuya toplumsal bir görünüm vermektedir. Şöyleki eğer sağlık yaşanılan her alanda söyleyecek sözü olan bir alansa tüm insanlar için bunların dile getirilmesi gerekmektedir, diğer yönden insanlığı ilgilendiren bir sorun olarak gündeme getirilmese bile mesleki olarak da yapılması gerekli olan bir işlemdir. Çünkü bireyin sağlığı söz konusu edilirken bireyden yola çıkılmasına karşın, tüm toplumun sağlığı gözardı edilmemektedir.

                Sağlık alanında birey, toplum ayırımı yapılmadan genel sağlık her zaman için söz konusu edilmektedir, üstelik bu sağlık herkes için geçerli olabilecek olan sağlık anlayışıdır. Şu ana kadarki hekimlik anlayışı hastalık sonrasını içermekteyken, günümüzde giderek hastalık öncesini belirlemek zorunda kalmaktadır. Bu da zorunlu olarak yaşamın her alanını gün geçtikçe daha çok olmak üzere sağlık alanı içine çekmekte, insanların istemine yol açmaktadır. Üstelik bunun böyle olması kaçınılmaz biçimde kendini ortaya koymak zorundadır.

My Contact Information

Links to Other Sites